Saldırganlık Karşısında Kararlı Bir Savunma!
Aziz
Çağdaş dünyada birçok kişi ve hatta bazı hükümetler, gerçek gücün geniş servet, kaynak ve ileri askeri teçhizatla bağlantılı olduğuna inanır. Ekonomik, askeri ve teknolojik olarak yüksek bir konuma sahip olanın daima sahada galip geleceğini ve zayıf ülkelerin teslim olmaktan ve sessiz kalmaktan başka çaresi olmadığını düşünürler.
Bu, gerçek gücün gerçeğini, yani imanı, iradeyi ve hakikate bağlılığı görmezden gelen yanlış bir inançtır.
Tarih ve Kuran-ı Kerim, zaferin altın tepside ve maddi güçle değil, Allah’a iman bereketi ve hak yolunda durmakla geldiğini teyit etmiştir. Kuran-ı Kerim bize bu gerçeği açıkça hatırlatır:
“Nice az topluluk, Allah’ın izniyle çok topluluğa galip gelmiştir. Allah, sabredenlerle beraberdir.” (Bakara, 249)
Bu ayette Yüce Allah, zaferin, düşmanın sayı ve teçhizat üstünlüğüne rağmen sabrı, imanı ve güçlü azmi toplayanın olduğunu açıklıyor.
Bunun açık örneklerinden biri Bedir Savaşı’dır; Müslümanlar, güçlü müşrik ordusuna karşı az sayıda ve teçhizat kıtlığıyla durdular, ancak kalpleri iman ve yakin ile doluydu, böylece ilahi bir zafere şahit oldular ve düşmanı yendiler.
İman gücün, cesaretin ve sebatın kaynağıdır. Mümin bir insan, yoksulluktan korkmaz ve düşmanın zorbalığından ürpermez, çünkü hakkın daima galip geleceğine kesin olarak inanır. İman ehli, toprak, inanç ve vatan savunmasında şüphe ve tereddütten korur ve onu azim ve direnişe dönüştürür.
Milletler değerlerine ne zaman inanırsa saldırgan caydırılır ve geri çekilmeye zorlanır; çünkü kalplerdeki iman, hiçbir silahın söndüremeyeceği bir ateşi tutuşturur.
Bugün bu hakikat, Afgan halkının direniş sahalarında açıkça tezahür etmektedir. Bu toprakların düşmanları, mali, medya ve askeri araçlarla ulusun iradesini sarsmaya çalışıyor. Pakistan ve DAEŞ gibi paralı askeri grupların açık saldırısı, güce ve zorbalığa dayansalar bile iman ve değerlerden yoksundur. Buna karşılık, bu toprakların cesur evlatları, vatan sevgisi ve Allah’a tevekkül ile doludur.
Onlar, vatanlarının kimliğini ve onurunu savunan tek bir bina olarak duruyorlar. Dünyaya, iman sahibi bir milletin korkmadığını ve onurlu insanların topraklarının kimse tarafından işgal edilemeyeceğini gösterdiler; çünkü böylesi insanlar, araçları az olsa da aslında herhangi bir top veya tanktan daha güçlü bir silaha sahiptirler ki bu da iman ve irade silahı. Kuran-ı Kerim bize bu prensibi defalarca hatırlatır:
“Eğer siz, Allah’a yardım ederseniz, O da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit kılar.”
(Muhammed, 7)
Yani, Allah’ın yolunda ve zulüm ve saldırganlıkla yüzleşmede sabit kaldığınız sürece, Allah size yardım edecek ve ayaklarınızı sabit kılacaktır.
Tarih ve ilahi rehberlik, zaferin servetten değil imandan doğduğunu gösterir; o, teçhizatın değil, yakinin mahsulüdür. Eğer zafer sadece maddi güçle ölçülseydi, hiçbir peygamber zalimlere karşı galip gelmezdi. Ancak peygamberlerin iradesi, müminlerin direnci ve hak sahiplerinin gayreti, zulüm ve azgın sel ile yüzleşmeyi çelikten bir duvar haline getirdi.
Bu nedenle, gerçek sermayemizi iman kılmak ve her durumda toprağımızı, dinimizi ve onurumuzu savunmak bizim görevimizdir, çünkü gerçek iman asla teslim olmaz ve Yüce Allah’a tevekkül eden hiçbir millet yenilgiye uğratılamaz.
















































