3. IŞİD’in Fıkhi Sapmalarının Eleştirel Bir Analizi: Şeriat Kisvesi Altında İşlenen Suçlar
IŞİD, İslam Şeriatını uygulama taahhüdünü ilan ederken, eylemleri modern tarihte İslam hukukuna karşı en büyük ihanetlerden birini teşkil etmiştir. Dini kavramların açıkça çarpıtılması ve kutsal metinlerin keyfi yorumlanması yoluyla, bu sapkın grup, İslam’ın acımasız, yanlış ve son derece gerçekçi olmayan bir imajını yansıtmıştır. Gerçekte İslam; temel ilkeleri merhamet, hikmet, adalet ve akılcılık olan bir inançtır. IŞİD’in eylemlerinin titizlikle incelenmesi ise dini duyguların hesaplı bir şekilde manipüle edildiğini ve İslam hukukunun örgüt tarafından vahşeti meşrulaştırmak için bir araç olarak kullanıldığını ortaya koymaktadır.
IŞİD’in fıkhî sapması üç temel maddeye dayanmaktadır; İslami kavramların çarpıtılması, icmâ’nın reddi ve gayrimeşru hükümler uydurulması. Örgüt, Kur’an ayetlerini ve sünnet hadislerini seçici bir şekilde alıntılayarak, yalnızca kendi karanlık amaçlarına hizmet edecek şekilde biçimlendirilebilecek parçalara güvenmiştir.
Örneğin, “Müşriklere karşı topluca savaşın” (Kur’an 9:36) ayetini, gayrimüslimlere karşı ayrım gözetmeksizin şiddet uygulamak için bir bahane olarak kullanmışlardır. Bu, ayetin tarihsel ve bağlamsal özgüllüğünü ve cihadı düzenleyen koşullar ve sınırlamalar konusuna vurguda bulunan âlimleri göz ardı ederek yapılmıştır.
IŞİD, özellikle sivillere ve savaş esirlerine yönelik muamele konusunda da yerleşik İslami normları büyük ölçüde ihlal etmiştir.
En kötü şöhretli yenilikleri arasında sistematik ahlaki ve cinsel yozlaşmayı meşrulaştırmak için kullandıkları ve İslam’ın açıkça çarpıtılması olan “cihadi nikah” gibi tamamen farklı kavramları ortaya atmışlardır.
IŞİD’in en büyük hukuk ihlallerinden biri de, Müslümanları tekfir ederek tekfir kavramını pervasızca ve eşi benzeri görülmemiş bir şekilde yaygınlaştırmasıdır. Grup, ideolojisine katılmayan tüm Müslümanları mürted ilan etmiştir. Bu, tekfiri kesin koşullar ve yasal süreç gerektiren son derece ciddi bir mesele olarak gören geleneksel İslam hukukuyla taban tabana zıttır.
Önde gelen Sünni âlimler, kapsamlı bir araştırma yapılmadan ve tüm hukuki kriterler yerine getirilmeden bir Müslümanı kâfir olarak etiketlemenin başlı başına büyük bir günah olduğu konusunda uyarıda bulunmuşlardır.
Daha da çarpıcı olanı, IŞİD’in en katı Selefi âlimlerin bile aşırılığını aşmış olmasıdır. İlmi otoriteye veya ictihat için gerekli niteliklere sahip olmayan IŞİD, tamamen kendi kendine oluşturulmuş bir fıkıh çerçevesi bina etmiştir. Bilgi, disiplin veya istişare gibi temel gereklilikler olmadan verdikleri kararlar o kadar alışılmışın dışındadır ki, zaman zaman ideolojik akranları tarafından bile reddedilmiştir.
Bu, IŞİD’in hiçbir zaman şeriatı uygulama konusunda gerçek bir kaygısı olmadığını açıkça göstermektedir. Aksine kontrolsüz barbarlığını uydurma bir şekilde dini kisve altında meşrulaştırmaya çalışmıştır.
IŞİD’in sık sık otorite kaynağı olarak gösterdiği İbn Teymiyye’nin dahi onların eylemlerini onaylayan fetvaları bulunmamaktadır.
Neticede IŞİD’in İslam’ın temsilcisi olmadığı açıkça belirtilmelidir. Aksine örgüt İslam inancının düşmanıdır. Eylemleri, İslami ilkelerle o kadar keskin bir şekilde çelişmektedir ki, İslam düşüncesindeki en katı sesler bile onları onaylamayı reddetmiştir.
Bu sapmaları tümüyle ortaya çıkarmak, gençleri eğitmek ve gelecekteki grupların dini doktrini barbarlık veya ideolojik amaçlar için manipüle etmesini engellemek artık her Müslümanın ortak sorumluluğudur.
İslam, merhamet, hikmet ve adalet dinidir. IŞİD Haricilerinin yaydığı zulüm, vahşet ve fanatizmle hiçbir ilgisi yoktur.
















































