İslam medeniyetinde Müslümanlar, asla zulüm, işgal veya batıl karşısında sessiz kalmadılar. İslam, takipçilerini sadece dua, duygu ve boş sloganlarla sınırlandıran bir din değildir; bilakis, her saldırıya karşı ameli bir cevap vermeyi emreder. Müslümanlar, hakkı ikame etmek ve batılla fiilen yüzleşmek için harekete geçmekle emrolunmuşlardır.
Allah Teala, aziz Kitabında şöyle buyurur: “Onlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet hazırlayın.” Bu ayet, İslam’ın boş sözler olmadığını, bilakis hazırlık ve ameli tedbirler dini olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Ayrıca Allah Teala şöyle buyurur: “Gevşemeyin, üzülmeyin, eğer inanıyorsanız üstün gelecek olan sizsiniz.” (Al-i İmran Suresi, 139) Bu mübarek ayet, Müslümana en zor şartlarda dahi sebat, sabır ve üstünlük telkin eder ve onu zayıflık ve ümitsizlikten sakındırır.
Resulullah (s) de zulüm karşısında her zaman ameli tavrı seçmiştir. Bedir, Uhud ve Hendek savaşları sadece savunmacı bir tepki değil, batılın kökünü kazımak içindi. Hatta Hudeybiye Antlaşması bile sadece bir reddetme veya kınamadan ibaret değil, bilgece ve pratik bir hareketti.
İslam tarihinde mücahitler, fatihler ve alimler; dinlerini, onurlarını ve vatanlarını sadece sözle değil, fedakarlıklarla, hicretle, cihatla ve ameli sebatla korudular: Kuteybe b. Müslim’den Selahaddin Eyyubi’ye ve İmam Ahmed b Hanbel’e kadar hepsi ameli eylemin örnekleridir.
Yakın tarihte ise Afgan Müslüman halkı, sömürgecilik, işgal ve zulüm karşısında ameli cevaplar veren milletlerden olmuştur; Cengiz Han ve oğullarının istilalarına, Safavi taassubunun seferlerine, İngiliz sömürgeci saldırılarına, silahlı Sovyet işgaline ve nihayet Amerikan işgaline kadar direnmişler ve hiçbir saldırı karşısında göz yummamışlardır.
Son zamanlarda, İslam Emirliği mücahitleri, Pakistan’ın başarısız saldırı girişimlerine karşı kesin ve net bir cevap sergilemişlerdir ki bu, mevcut yönetimin vatan ve milli izzet vazifesine bağlılığının bir göstergesidir. Bu sadece askeri bir harekat değil, aynı zamanda cihat eden nesillerin azmini ve atalarının yolunu takip etmelerini somutlaştıran güçlü ve pratik bir mesajdır.
Tarihimizin kahramanları, saldırganlığı nasıl püskürttüyse mevcut İslami nizam da herhangi bir saldırganlık veya tecavüzün cevapsız kalmasını kabul etmemektedir.
Bugün İslam Emirliği mücahitleri, ayetlerin işaret ettiği şeyin açık bir modelidir: Ümitsizliğe veya zayıflığa teslim olmadılar, bilakis mümkün olduğunda barışı ve yumuşaklığı talep ettiler; bununla birlikte toprak ve izzetin savunulmasında kararlı davrandılar. Bu cevap sadece iç birliğimizi güçlendirmekle kalmadı, aynı zamanda dünyaya şu mesajı iletti: Afgan toprağı gasp edilmeye veya zayıf düşürülmeye müsait değildir; sınırlarımızla oynayan, kesin ve büyük bir cevapla karşılaşacaktır.















































