IŞİD Haricileri  Batı’nın İslam’a Karşı Yeni Silahı Bölüm 28

Yazan: İhsan Arab

Maden Kaynaklarının Yağmalanması ve Doğal Kaynakların Tahribi
Harici DAEŞ, İslam düşmanlarının oluşturduğu en tehlikeli araçlardan biri olarak kabul edilebilir; dini sloganlar yükselterek şeriatı uygulama iddiasında bulunan ancak gerçekte Batı’nın elinde İslam ümmetinin bedenine darbeler indirmek ve onun doğal zenginliklerini yağmalamak için etkili bir araca dönüşen bir gruptur.

Üzerinde yeterince durulmayan tehlikeli yönlerden biri de bu grubun İslam ülkelerindeki madenler ve yeraltı kaynaklarını tahrip etme politikasıdır. Bu kaynaklar, eğer doğru şekilde yatırım yapılsaydı, ümmetin ekonomik ve siyasi bağımsızlığı için sağlam bir temel oluşturabilirdi.

DAEŞ’in Irak ve Suriye’de ortaya çıktığı ilk günlerden itibaren, bu grubun herhangi bir kalkınma ve refah vizyonuna sahip olmadığı açıktı. Aslında, İslam dünyasında ilerleme ve kendi kendine yeterlilik yolundaki her türlü çabayı baltalamak üzere yönlendirilmişti.

Çok sayıda kanıt, petrol tesislerinin bombalanması, geniş çaplı gaz kaçakçılığı, yasa dışı altın ve değerli taş satışı ve madenlerin tahrip edilmesinin örgütün temel politikaları arasında olduğuna işaret etmektedir.
Bu uygulamalar, aynı anda iki tehlikeli sonuca yol açtı: İslam ülkelerinin ekonomik kapasitelerinin tahribi ve yabancı şirketlerin nüfuz etmesi ve de hakimiyet kurmasının önünün açılması.

DAEŞ defalarca zayıf gerekçelerle petrol kuyularını yakıp rafinerileri bombaladı. Bu eylemler askeri bir operasyon görüntüsü verse de derindeki hedef açıktı: Ümmetin hayati altyapısını vurmak ve onun kendi kaynaklarından meşru bir şekilde yararlanmasını engellemek.
Başka bir deyişle DAEŞ, işgal ordularının doğrudan istila ile dahi yapamayacağı şeyi yaptı ki bu, İslam ekonomisinin temelini yakmak ve Müslümanları Allah’ın kendilerine bahşettiği zenginliklerden mahrum bırakmaktır.

Örgüt ayrıca yeraltı zenginliklerini organize bir şekilde kaçakçılığa tabi tuttu. Petrol, gaz ve madenleri karaborsada düşük fiyatlarla sattı ve gelirlerini savaş makinesini çalıştırmak ve masumlara yönelik katliamlarını finanse etmek için kullandı.

Bu uygulamalar, DAEŞ’in varlığıyla sınanan İslam ülkelerinin yalnızca kaynaklarından mahrum kalmasına değil aynı zamanda Batılı büyük şirketlerin lehine manipüle edilen küresel piyasa fiyatlarından da olumsuz etkilenmesine neden oldu.
Gerçekte DAEŞ, ümmetin zenginliklerini, değerinin çok altında satan ve yurtdışına ihraç eden, meşru yatırım veya organize çıkarım düşünmeyen ücretli bir aracı rolü oynadı.

Hatta onların yaklaşımı, hızlı yağma ve vahşi tahribat üzerine kuruluydu; bu da madenleri, İslam ülkelerinin gelecekte faydalanamayacağı şekilde tahrip etti. Batı’nın istediği de tam olarak buydu: Yarının fırsatlarını yok etmek ve Müslümanları yabancı yardımlara bağımlı hale getirmek.

DAEŞ, “cihat” sloganı altında ümmetin ekonomisine savaş açtı. Oysa İslam, yeryüzünün imar edilmesini, kaynakların iyi kullanılmasını emreder; bozgunculuk ve israftan ise nehyeder. Böylece bu çete, hayır ve imar aracı olmak yerine, yıkım ve tahribat kaynağına dönüştü.
Müslümanların refahı için madenleri ve kaynakları kullanmak yerine onları tahrip ettiler; böylece düşmanların bu tahribatın sonuçlarından faydalanmasına olanak sağladılar.

Gerçek şu ki DAEŞ, Batı’nın gerçek İslam’la mücadele etmek için tasarladığı bir silahtan ibarettir. Batılılar, eğer ümmet yeraltı zenginliklerini iyi bir şekilde yatırıma dönüştürseydi, ekonomik tekelcilik zincirlerini kırarak siyasi, askeri ve ekonomik açıdan bağımsız bir güç haline geleceğini çok iyi biliyorlardı.

Exit mobile version