Temel olarak IŞİD’in nasıl geliştiği ve manipüle edildiği sorusunun cevabı, grubun kendi davranışlarında ve küresel güçlerin stratejik çıkarlarında yatmaktadır. Önemli miktarda kanıt, birkaç Avrupa ülkesinin ABD ve İsrail rejimiyle işbirliği yaparak IŞİD’e doğrudan ve dolaylı destek sağladığını göstermektedir. Trajik bir şekilde grubun genç üyelerinin çoğu İslam’ı karaladıkları ve kendi inançlarına aykırı gündemlere hizmet etmek için sömürüldükleri gerçeğinden ise habersizdir.
Yaygın uluslararası muhalefete rağmen IŞİD önemli bir güç elde edip vahşetlerini sürdürmüştür. Bunun temel nedenlerinden biri de grubun varlığını Müslüman dünyasına müdahalelerini meşrulaştırmak için kullanan Batı ve ABD’den aldığı gizli destektir.
Batı’nın İslam’a ve değerlerine karşı düşmanlığı yeni bir gelişme değildir. Tarihsel olarak Batı; medeniyet, bilginlik ve kültürel incelikle ilk kez İslam’ın Altın Çağında, özellikle de Endülüs (Müslüman İspanya) aracılığıyla tanışmıştır. Avrupalıların üniversiteler, kütüphaneler ve bilimsel araştırma ilkeleriyle tanıştıkları dönem bu dönemdir. Bu deneyim onları barbarlıktan kurtarmış ve onları medeni topluma yöneltmiştir.
Yine de Endülüs Müslümanların iç bölünmüşlüğü ve gerilemesi nedeniyle düştüğünde, Batı uzun bir intikam kampanyası başlatmıştır. Yüzyıllar boyunca sistematik olarak Afrika ve Asya’daki İslam güçlerini sömürgeleştirmeye, boyunduruk altına almaya ve ortadan kaldırmaya çalışmıştır. Haçlı Seferlerinden sömürge işgallerine kadar, bu saldırganlık kampanyası çeşitli biçimler almış ve en sonuncusu Müslüman Ümmetine karşı ideolojik savaş ve psikolojik operasyonları olmuştur.
Batı, geleneksel olarak askeri güce ve teknolojik üstünlüğe güvenmiştir. Ancak kaba kuvvet uzun vadeli kontrol sağlamada başarısız olduğu zaman daha sinsi yöntemlere yönelmiş ve entelektüel, kültürel ve psikolojik savaş yolunu seçmiştir. Bu çatışma biçimi çok daha tehlikelidir, çünkü vekalet yoluyla, dostluk ve işbirliği kisvesi altında işlemektedir.
Bu savaşın araçları arasında STK’lar, medya kuruluşları, akademik kurumlar ve sözde kültürel değişim programları yer almaktadır. Daha da endişe verici olanı İslam adına oluşturulmuş, içeriden fitne çıkarmak için eğitilmiş, finanse edilmiş ve silahlandırılmış sözde İslami gruplardır. Bunlar, Batı çıkarlarına hizmet ederken İslami sloganları savunmaktadır. Bunun en belirgin örneği ise “İslam Devleti”ni temsil ettiğini iddia eden, ancak gerçekte Haricilerin modern bir tezahürü olarak işlev gören IŞİD’dir.
Bu Harici gruba “İslam Devleti” etiketini takmak, Müslüman duygularını manipüle etmeyi ve dini duyguları sömürmeyi amaçlayan hesaplanmış bir harekettir. Tarihsel olarak, Irak ve Suriye birçok peygamberin gönderildiği ve İlahi rehberliğin yayıldığı topraklar olmuştur. Bu toprakları ele geçiren IŞİD, İslam’ı ve onun küresel imajını aktif olarak baltalarken kendini sahte bir dindarlığa büründürmüştür.
Batı’nın IŞİD’in Kullanılmasının Arkasındaki Amaçları:
1. Tarihi Yenilgilerin İntikamı
Batı, Müslümanların elinden defalarca yenilgi tatmıştır; Britanya İmparatorluğu’nun çöküşünden Hindistan, Pakistan ve Afganistan’daki kayıplara kadar…
Daha yakın zamanda da ABD liderliğindeki koalisyonun Irak ve Afganistan’daki yenilgisi ve Fransa’nın Afrika ülkelerinden sömürge olarak çekilmesi, büyük stratejik başarısızlıklar olarak durmaktadır. Batı, buna karşılık NATO, Avrupa Birliği ve diğer ittifaklarıyla bazı varlıkları etki araçları olarak desteklemiştir. Bu bağlamda IŞİD, bu intikam stratejisinin bir parçası olarak işlev görmüş ve Batı’nın doğrudan ele geçiremediği şeyler için dolaylı yoldan olanak sağlamıştır.
2. Vekalet ve İdeolojik Savaş
Askeri fetihlerin sınırlarıyla karşı karşıya kalan Batı, soğuk savaş taktiklerine yöneldi: gizli operasyonlar, entelektüel yıkıcılık ve psikolojik manipülasyon. IŞİD, cihat, halifelik ve Müslüman ülkeler arasındaki sınırları kaldırma kisvesi altında yaratılan ve finanse edilen böyle bir vekildi. Grubun faaliyetleri daha sonra Batı medyası tarafından İslam’ı şiddet yanlısı ve mantıksız olarak tasvir etmek, İslamofobik anlatıları güçlendirmek ve askeri müdahaleleri meşrulaştırmak için silah olarak kullanıldı.
3. Irak ve Afganistan’daki Direnişi Zayıflatmak
IŞİD, Iraklı Mücahitlerin Amerikan güçlerine ciddi darbeler indirdiği bir dönemde kuruldu. IŞİD, işgalcilerle çatışmak yerine şiddetini Mücahitlere ve sivil halka yöneltti. Grup, Afganistan’da yabancı güçlerden lojistik ve istihbarat desteği aldı ve savaşçılarının bölgeler arasında serbestçe hareket etmesini veya kuşatma altındaki bölgelerden zarar görmeden kaçmasını sağladı. Amaç açıktı: Taliban gibi gerçek direniş hareketlerini birden fazla cephe açarak ve iç bölünme yaratarak zayıflatmak. Bu çabalara rağmen, IŞİD bu direniş güçlerini etkisiz hale getirmeyi başaramadı.
4. Avrupa’da İşe Alım
Batı medyası, Avrupa’daki işe alım kampanyalarının birçok Müslüman genci (hem erkek hem de kadın) cihat ve halifelik yanılsaması altında IŞİD’e katılmaya nasıl yönlendirdiğini belgeledi. Tutuklanan kişiler daha sonra Batılı güvenlik servisleri tarafından gruba katılmaya teşvik edildiklerini ve kolaylaştırıldıklarını açıkladılar. IŞİD böylece İslam’ın imajını çarpıtmak ve Müslümanların doğası gereği şiddet yanlısı olduğu fikrini yaymak için kullanıldı. Ayrıca, IŞİD’e “insani destek” kisvesi altında yapılan finansal işlemler daha sonra ifşa edildi ve bu operasyonun ne kadar derinlere yerleştiğini gösterdi.
5. Müslüman Dünyasını İstikrarsızlaştırma
Batı, genellikle kukla rejimler aracılığıyla Müslüman ülkelere müdahale etmeye, kaos, mezhepçilik ve siyasi istikrarsızlık oluşturmaya devam etmektedir. IŞİD bu kargaşadan yararlanarak etnik ve dini fay hatları kırarak bölünmeler oluşturmuştur. “İyi Müslüman” ve “kötü Müslüman” gibi terimler, mezhepsel çekişme ve aşiretçilik, yabancı müdahaleyi meşrulaştırmak ve istikrarsızlığı uzatmak için abartılmış ve Batılı güçlerin dolaylı yollarla bölgeyi kontrol etmesini kolaylaştırmıştır.
6. Kukla Rejimleri Kontrol Etme
Bugün birçok İslam ülkesi Batı destekli rejimler tarafından yönetilmektedir, seçimleri finanse ve manipüle edilmekte, egemenlikleri ABD ve Avrupa askeri üslerinin varlığıyla hiçe sayılmaktadır. Bu rejimler büyük ölçüde efendilerine itaatkar kalırken, ara sıra sürtüşmeler ortaya çıkmaktadır. Bu gibi durumlarda Batı, ekonomik yaptırımlar ve yaklaşan IŞİD tehdidi gibi araçları, bu rejimleri kendi çıkarlarıyla yeniden uyumlu hale getirmek için bir araç olarak kullanmaktadır.
Batının ekonomik zorlukları göz önüne alındığında, bu yıkıcı operasyonları sonsuza kadar sürdüremeyeceğine inanılmaktadır. Ancak ABD, müttefiklerinin iç ve dış politikalarını dikte etmeye devam ettiği sürece, bu istikrarsızlaştırıcı projeler devam edecektir. İslam ülkeleri IŞİD’in haydutvari bir tehdit değil, Batı dış politikasının planlı bir aracı olduğunu giderek daha fazla fark etmektedir.
Avrupa’nın, Amerika’nın daha büyük jeopolitik oyununda bir piyon olduğunu fark edeceği zaman da gelecektir. Amerika Birleşik Devletleri kendisini geniş askeri ve ekonomik güvenlik aygıtının altına saklarken, İslam dünyasında istikrarsızlığı körüklemenin sonuçlarına katlanacak olan Avrupa kıtası olacaktır. Nitekim Müslüman toprakları daha fazla kaosa ve savaşa sürüklenirse, Avrupa da birgün bu alevlerden etkilenecektir.