IŞİD, başlangıçta küresel bir İslam Halifeliği kurmayı amaçladığını iddia etti ve Irak ve Suriye’de geniş alanların kontrolünü ele geçirdi. Ancak zamanla dinin yanlış yorumlanması ve aşırılıkçılık nedeniyle yoldan saptı ve elde ettiklerini kaybetti.
IŞİD, bir İslam Halifeliği kurmayı amaçladığını iddia etse de, gerçekte İslami sistem kavramını lekelemiştir.
Örgütün İslam Halifeliği ve Şeriat yasalarına ilişkin ideolojileri İslam adına sunulsa da, çok sayıda İslam alimi ve Müslüman düşünür tarafından eleştirel bir şekilde ele alınıp reddedilmiştir.
İslam’da halifelik; adalet, istişare ve insan haklarının korunmasına dayalı bir liderliği temsil eder. Hulefa-i Raşidin zorla veya şiddetle değil, istişareyle başa gelmiştir. IŞİD’in benimsediği yaklaşım -yönetim ve sözde halifeliğini zor kullanma ve baskı yoluyla yönetim dayatma- gerçek İslam Halifeliğine asla benzememektedir. Korku ve yıldırmadan doğan bir halifelik, tüm dini meşruiyetten yoksundur.
İslam Şeriatı adaleti, merhameti ve reformu vurgular, cezaları yalnızca katı koşullar altında ve bir suçun tamamen kanıtlanmasından sonra uygular. Ancak IŞİD, Şeriatı aşırı ve çarpıtılmış bir şekilde uygulayıp onu insanları boyunduruk altına alma mekanizması olarak kullanmıştır.
İslam Halifeliğinin kurulmasına doğru atılan ilk önemli adım olan cihad, baskıya karşı mücadele ve mazlumların savunulması anlamına gelir. İslam hukukuna göre cihad sırasında muharip olmayan sivilleri, kadınları, çocukları ve hatta düşmanın muharip olmayan yaşlılarını dahi korumak zorunludur. Bu öğretilerin aksine, IŞİD sivilleri hedef almış ve İslami değerlerle çelişen savaş suçları işlemiştir.
İslam Halifeliği, İslam ümmetini birleştirmeyi amaçlar ve bu birlik onun birincil hedefidid. İslami öğretiler bölünmeyi ve haksız tekfiri büyük günahlar olarak görür. Ancak IŞİD, diğer Müslümanları kâfir ilan ederek bu birliği bozmakta ve böylece İslam’ı güçlendirmek yerine İslam düşmanlarına hizmet etmektedir.
İslam Şeriatı adaleti, merhameti, güvenliği, refahı ve diğer asil hedefleri tesis etmek için tasarlanmıştır. IŞİD’in eylemleri ise yalnızca İslam ümmetine zarar vermekle kalmamakta, aynı zamanda İslam’ın karalanmasına ve Müslümanların küresel olarak itibarsızlaştırılmasına da katkıda bulunmaktadır.
Yukarıda belirtilen noktalar, IŞİD’in ideolojisinin İslam’ın temel ilkeleri ve Kuran rehberliğiyle çeliştiğini açıkça göstermektedir. İslami kavramları çarpıtarak sunan IŞİD, İslam toplumlarına zarar verip küresel İslamofobi için bahaneler sağlamaktadır.
İslam dünyasındaki tüm İslami ve siyasi hareketlere karşı olan IŞİD, şimdi Afganistan’ı yöneten ve İslami Şeriat’a dayalı bir sistem olan İslam Emirliği’nin mukaddes sistemine saldırmaktadır. Halbuki İslam Emirliği hükümetinin birincil amacı İslami hükümlerin uygulanmasıdır. Bu hükümetin tüm yasaları, politikaları ve kararları Hanefi fıkhına göre tasarlanıp uygulanmaktadır.
Demokratik çerçevelerin aksine, İslam Emirliği hükümeti genel seçimleri veya parlamentoyu gerektirmez, çünkü meşruiyeti dinden kaynaklanmaktadır. Bu sistemde, üst düzey yetkililer lider tarafından atanır ve Şeriat’a uymaları gerekir.
İslam Emirliği, Afganistan’ın İslami ve İslami kültürel, geleneksel değerlerini savunur ve toplumu Batı’nın kültürel etkilerinden korumaya çalışır. Güvenliği sağlamaya odaklanır ve toplumsal düzeni korumak için hudut, kısas ve ta’zir gibi ihlalleri caydırmak için Şer’i cezaları belirlemiştir.
Bu Şeriat merkezli niteliklere rağmen IŞİD, İslam Emirliği’ne karşı yoğun bir düşmanlık beslemekte ve onun mukaddes statüsünü baltalamak istemektedir. IŞİD sadece Afganistan İslam Emirliği’ne karşı çıkmakla kalmayıp, aynı zamanda ideolojik ve stratejik farklılıklar nedeniyle çok sayıda diğer İslami ve cihadi gruplarla da çatışmaktadır. Onlar yalnızca dini emirleri aşırı ve yanlış şekillerde yorumlayarak kendilerine dayanaklar üretmeye çalışmaktadır.