IŞİD ve İsrail: Aynı Madalyonun İki Yüzü

Cuneyd Zahid

 

Tarafsızlık ve eleştirel düşünceyle analiz edildiğinde, IŞİD’in eylemleri ve İsrail’in acımasız politikaları çarpıcı paralellikler ortaya koyuyor. Bu iki varlık, dışarıdan farklı görünse de, aynı madalyonun iki yüzü gibi işliyor. Şiddet, terör ve muhaliflerinin yasal veya etik kaygılardan bağımsız şekilde acımasızca ortadan kaldırılması her ikisinin de ideolojilerine ve operasyonel uygulamalarına derinlemesine yerleşmiştir.

IŞİD, gerçekte meşru bir İslami hareket değil, Siyonist stratejinin bir yan ürünüdür. Örgüt uzun süredir bölgedeki İslami değerleri ve cihad direnişlerini ortadan kaldırma misyonuyla İsrail’in stratejik hedeflerini yerine getiren bir vekil görevi görüyor.

Bu Siyonist proje birçok kişi tarafından Orta Doğu’nun kalbindeki bir kanser olarak tanımlanan, gizli ağlar ve ideolojik manipülasyon yoluyla çok sayıda ülkeye ulaşmış metastatik bir güç olarak görülüyor.

Birçok ülkede alternatif isimler ve semboller altında ortaya çıkarken, sinsi hedeflerini ilerletmek için IŞİD maskesini üstleniyor. IŞİD ve İsrail’in paylaştığı ideolojik uyum ve karşılıklı fayda artık spekülasyon konusu değil; stratejik davranışlarında ve nihai hedeflerinde açıkça görülüyor; bunların en belirgin olanı, küresel ölçekte tartışmasız Yahudi hegemonyasının peşinde koşmak…

IŞİD’in ideolojik köklerinin ve tarihsel yörüngesinin dikkatli bir şekilde incelenmesi, özellikle İsrail çıkarlarıyla uyumlu olanlar olmak üzere, yabancı gündemlerin bir aracı olarak rolünü ortaya koyuyor. Grubun İsrail’e karşı çıkan ülkelere karşı düşmanlığı, seçici hedefleri ve şiddet örüntüsü, hepsi dini dogmanın çok ötesine uzanan bir amaca işaret ediyor; küresel emperyalist güçlerin desteğiyle şekillendirilen ve sürdürülen jeopolitik bir araç rolüne…

Bu stratejinin merkezinde, Ortadoğu’da IŞİD gibi grupların planlarını ve programlarını düzenlemekle suçlanan İsrail istihbarat teşkilatı Mossad yer alıyor. Mossad’ın etkisi IŞİD’in yapısı ve taktiklerine o kadar derinden yerleşmiş ki, grup bağımsız bir eylemde bulunamıyor gibi görünüyor. İkisi arasındaki hedeflerdeki örtüşme, Müslüman çoğunluklu ulusların istikrarsızlaştırılmasından meşru cihad hareketlerinin bastırılmasına kadar uzanıyor.

İsrail’in Filistinli cihad gruplarıyla uzun süredir devam eden askeri çatışmaları sınırlı bir başarıya ulaşmış ve stratejik bir değişime yol açmıştır. Doğrudan askeri angajmanın mücahidlerin kararlılığını söndüremeyeceğini fark eden İsrail, yeni bir yaklaşım benimsemiştir; sözde İslami militan oluşumları teşvik etmek… Cihad kisvesi altında böyle bir grup kurarak Müslümanlar arasında kafa karışıklığı oluşturmayı, gerçek direnişi zayıflatmayı ve meşru cihad liderliğine olan güveni aşındırmayı amaçlamıştır.

IŞİD bu stratejinin en belirgin örneğidir. İslam’ı terör ve ayrım gözetmeyen şiddetle ilişkilendirerek, cihad kavramını küresel olarak itibarsızlaştırmayı ve İsrail’in İslami militanlık hakkındaki iddialarına itibar kazandırmayı amaçlamıştır. Ortaya çıkan uluslararası öfke, birçok kişiyi gerçek İslami hareketlere olan desteği sorgulamaya veya terk etmeye yöneltmiştir; bu da doğrudan İsrail çıkarlarına hizmet eden bir sonuçtur.

Ancak İlahi adalet değişmez. Yalan, ne kadar güçlü bir şekilde yayılırsa yayılsın, sonsuza kadar hakimiyetini sürdüremez. IŞİD’in yabancı istihbaratın bir aracı ve İslami öğretilerden sapma olan gerçek doğası, giderek daha da belirginleşmiş ve böylece bu hususta küresel farkındalık artmıştır. Grubun teolojik çarpıtmaları ve Siyonist istihbarat hedefleriyle operasyonel koordinasyonu, onun gayrimeşruluğunu ortaya koymuştur.

IŞİD ile İsrail arasındaki ideolojik ve operasyonel yakınlaşma artık inkar edilemez. Büyük güçlerin küresel hakimiyeti sağlamlaştırmaya ve yeni imparatorluklar inşa etmeye çalıştığı bir çağda, IŞİD kritik araçlar olarak hizmet etmektedir. Ortadoğu’yu kontrol etme konusundaki amansız hırsıyla İsrail için bu tür oluşumları sürdürmek ve manipüle etmek, engelleri ortadan kaldırmak ve uzun vadeli hedeflerine ulaşmak için olmazsa olmaz bir amaçtır.

Ancak bu manipülasyonlara rağmen samimiyet, adalet ve zulme karşı direnişe dayanan gerçek cihad yolu asla terk edilmeyecektir. İslam Ümmetinin mücadelesi devam etmektedir ve saldırganların planları, ne kadar karmaşık olursa olsun, Allâh’ın izniyle İlahi direniş ruhunu asla söndüremeyecektir.

Exit mobile version