Osmanlı Devleti’nin laik kesim tarafından yıkılmasının ardından, Amerika Birleşik Devletleri ve Batılı ülkeler İslam ülkelerini bölmek, laikliği teşvik etmek ve kendi çıkarlarına bağlı rejimler kurmak için çeşitli yönetim biçimleri tasarladılar. Bunlar arasında en öne çıkanı, görünürde çoğunluk yönetimi (50+1) ilkesine dayanan “Cumhuriyet”ti. Ancak gerçekte, nüfusun %49’unun haklarını açıkça görmezden gelmek anlamına geliyordu.
Bazı İslam ülkeleri cumhuriyet rejiminin ilkelerine kısmen uymuş olsa da, 2000’den 2021’e kadar Afganistan’da kurulan cumhuriyetin versiyonu bu ilkelerden önemli ölçüde sapmıştı. Bunun yerine cumhuriyetçiliğin özüyle resmen alay edilmişti.
Afganistan’ın cumhuriyetçi sistemindeki kusurlar çeşitli amaçlara hizmet etmekteydi. Bunlardan biri de yabancı işgalcilerle ittifak kuracak gruplar yaratmaktı. Bu gruplar, sınırlı kaynaklara ve büyük kişisel maliyetlere rağmen işgale karşı çıkan ve işgalin yerleşmesini engelleyen gerçek İslamcı direnişçileri bastırmak için kullanıldı.
Bu gruplardan biri de ABD ve bölgesel istihbarat teşkilatları tarafından finanse edilip desteklenen dış bir varlık olan IŞİD’in Horasan kolu idi.
ABD ve cumhuriyet, DEAŞ’a açıkça karşı çıkıyor gibi yapsa da ve onunla sembolik savaşlara girse de, bu gruba gizlice askeri ve mali destek sağladılar. Bu, DEAŞ’ın iki amaca hizmet etmesini sağladı: işgal hedeflerini ilerletmek ve sınırlı kaynaklara rağmen işgalcilere direnen ve ülkede onların kök salmasını engelleyen Taliban Mücahidleriyle mücadele etmek.
Batı medyası, cumhuriyetin DEAŞ’a karşı “ciddi” mücadelesinin anlatısını desteklemesine rağmen, DEAŞ ile demokrasi destekli güçler arasındaki güçlü bağları gizledi. Ancak sahne arkasında cumhuriyet ve IŞİD, ABD desteğinin koruyucu şemsiyesi altında yakın bağlarını sürdürdü.
IŞİD ile cumhuriyet arasındaki iş birliğini gösteren birkaç önemli örnek ise şöyle:
1. Emrullah Salih ve IŞİD:
Afganistan’ın devrik devlet başkanı Eşref Gani’nin eski Başkan Yardımcısı ve İngiliz eğitimli bir istihbarat görevlisi olan Emrullah Salih, sekreterinin aracılığıyla başkanlık sarayında sık sık IŞİD üyeleriyle bir araya geldi. Onlara fon, plan ve askeri rehberlik sağladı. Salih ayrıca IŞİD ile mücadele bahanesiyle hedefli suikastlar düzenleyerek gruba tehdit oluşturan askeri yetkilileri ortadan kaldırdı. Kişisel sekreteri ve koruması olam Sanaullah Ğafari de daha sonra 2020’de Şihab el-Muhacir takma adıyla IŞİD’in Horasan kolunun lideri oldu.
2. Rahmetullah Nebil ve IŞİD:
Gani’nin yönetimi sırasında Ulusal Güvenlik Müdürlüğü’nün (NDS) başkanı olan Rahmetullah Nebil, ABD istihbaratıyla yakın bağlara sahipti. IŞİD’e olan mali ve operasyonel desteği, Mücahidlerin Lugar eyaletinde onun yardımcılarından biri olan Dr. Ziyauddin Kemal’i IŞİD militanlarına para taşırken yakalamasıyla ortaya çıktı. Ayrıca Nebil’in Kabil’deki ikametgahlarından birkaçının IŞİD üyeleri için misafirhane olarak kullanıldığı ortaya çıktı.
3. Nangarhar ve IŞİD:
Nangarhar eyaleti, İslam Emirliği’nin Açin, Şinvar ve Hugyani gibi bölgelerde IŞİD’e karşı büyük savaşlar verdiği bir vilayetti ve IŞİD için önemli bir kaleydi. ABD ve Afgan güçlerinin IŞİD militanlarına yardım ettiği, onlara malzeme sağladığı ve IŞİD militanları sıkıştığında onları savaş bölgelerinden tahliye ettiği yönündeki raporlar sık sık ortaya çıktı ve bu durum Taliban’ın grubu ortadan kaldırma çabalarını baltaladı.
4. Alimleri ve Camileri Hedef Almak:
İslam Emirliği’nin ve Mücahidlerinin itibarını zedelemek için, eski cumhuriyetin istihbarat teşkilatları din alimlerine, camilere ve kabile büyüklerine yönelik çok sayıda saldırı düzenledi. Bu saldırıları Emirliğe atfettiler ve bu saldırılarla slam karşıtlığını körüklemeye çalıştılar.
Örnekler arasında Vezir Ekber Han Camii imamı Dr. Niyazi’ye yapılan saldırı, Kabil Üniversitesi’ndeki iki profesöre yapılan saldırılar, Kabil Üniversitesi’ne yapılan doğrudan saldırı ve Dr. Baki Emin ve diğer önemli akademisyenlere yapılan saldırılar yer almaktadır. Bu vahşetler, Emirliğin ne sorumluluğunu üstlendiği ne de desteklediği, cumhuriyet güçleri ve IŞİD tarafından gerçekleştirilen ortak terör eylemleriydi.
5. NRF ve IŞİD Arasındaki İttifak:
Cumhuriyetin çöküşünden sonra, kaçan askeri personelin ve Şura-i Nazar gruplarının liderleri, İslam Emirliği Mücahidlerine karşı direnişleri için bir üs olarak Pençşir’i kullanmaya karar verdiler. İlk hamleleri, Emirliğe karşı karşılıklı iş birliğini amaçlayan IŞİD ile bir ittifak kurmaktı.
Bu ittifakın önceden herhangi bir bağlantı veya iş birliği olmadan kurulması mantıksız görünüyor. Ancak planları, ABD Kongre üyelerinin destek ve iş birliği için Pençşir’de güvenli bir bölge kurma çağrısıyla birlikte feci şekilde başarısız oldu. Gerçekte cumhuriyetin müttefikleri zaten itibarlarını yitirmiş olduğu için bu güvenli bölgenin ancak IŞİD’e bir sığınak olarak hizmet etmesi tasarlanmıştı.
Yukarıda belirtilen noktalara dayanarak, IŞİD’in o dönemde cumhuriyetten veya ABD istihbaratından bağımsız olarak faaliyet gösteremeyeceği açıktır. IŞİD’in cumhuriyetin ordusuna veya Amerikalılara önemli bir mali veya insani kayıp verdiğine dairse hiçbir kanıt yoktur.
Bunun yerine IŞİD sürekli olarak çıkarlarını korumuş ve İslam ve İslam Emirliği’nin adını kötülemek için çalışmıştır. Afganistan’daki Sünni ve Şii toplulukları arasında aktif olarak bölünmeler oluşturmaya çalışmışlar ve Afgan halkına muazzam acılar yaşatmışlardır. Nangarhar’ın Şinvari, Açin ve Hugyani bölgelerinde işledikleri vahşetler ise bu grubun barbarca eylemlerinin çarpıcı örnekleri olarak duruyor ve itibarlarında silinmez lekeler bırakıyor.