DAEŞ, İslam’ı itibarsızlaştırmak ve gençleri ondan uzaklaştırmak için Batı tarafından kasıtlı olarak tasarlanmış bir projeydi. Onlar, Batı medeniyetinin kalbinde hayal kırıklığına uğramış, huzursuz, hakikate susamış ve materyalizm ötesinde anlam arayan neslin ta kendisiydi. Modern hayatın boşluğundan yorulan bu gençlerin birçoğu, Doğu’ya ve İslam’ın saf öğretilerine yönelmişti. Bu artan eğilim, Batı sistemlerinin liderlerini derinden endişelendirdi. Bu manevi uyanış ve yenilenme yolu nasıl durdurulabilirdi? Cevap, İslam’ın çarpıtılmış bir imajını üretmekte yatıyordu.
Hesaplı bir hassasiyet ve kötü niyetle Batı, DAEŞ olarak bilinen bir proje tasarladı. “Gerçek” ve “otantik” İslam’ı temsil ettiğini iddia eden bu tekfirci grup, gerçekte dinin imajını çarpıtmak için yaratılmış bir savaş makinesinden başka bir şey değildi. Kanıtlar, bu gruba sağlanan finansal ve askeri desteğin tesadüf olmadığını açıkça göstermektedir. Kasıtlı olarak DAEŞ mevzilerini vurmaktan kaçınan uçaklar, anlamlı bir sessizlik sergilerken anaakım Batı medyası, şiddet sahnelerini sınırsızca yayınlayarak küresel zihne tek bir mesaj yerleştirmeye çalıştı: “Aradığınız İslam, işte budur.”
Ancak gerçek çok farklıydı. Aynı dönemde, Batı’daki üniversitelerde İslam’a karşı benzeri görülmemiş bir ilgi gözlemlendi. Materyalist ve hümanist sistemlerden yorulan genç erkekler ve kadınlar, onun öğretilerinde huzur, maneviyat ve ahlaki yükseliş buluyorlardı. İslam, kardeşlik, adalet ve derin maneviyat ilkeleriyle Batı’nın derinleşen kimlik krizine bir cevap sunuyordu. Ve tam da bu, iktidardaki güçlere korku salıyordu.
Batı’nın planı sadece kısa vadede başarılı oldu. Propagandadan etkilenen birçok insan, İslam’ı, şiddetle eşitlemeye başladı. Ancak hakikatin ışığı sonsuza kadar gizli kalamaz. Bugün, perde kalktıkça, sayısız hakikat arayıcısı daha derin araştırmalar ve samimi tefekkür yoluyla İslam’ın güzelliğini tanımaya başladı. DAEŞ’in İslam olmadığını, bilakis onun tam zıttı olduğunu keşfettiler.
Bu deneyim bir teyakkuz dersidir. İslam ne zaman bir kurtuluş yolu olarak sunulsa müstekbir güçler ve onların ajanları, kaçınılmaz olarak onu çarpıtmaya çalışır. Ancak kalıcı bir hakikat şudur: İslam, insan doğası ve insanlığın saf fıtratı ile uyumludur. O, “Dinde zorlama yoktur” (Kuran 2:256) diye ilan eden imandır.
O, adalet sunan, zulmü reddeden ve tüm insanlara kardeşlik ve eşitlik bahşeden imandır. Bu hakikat, hiçbir yıkıcı güç tarafından silinemez; zira Allah, onun korunacağını vaat etmiştir: “Şüphesiz o Zikr’i (Kuran’ı) biz indirdik ve onu mutlaka biz koruyacağız” (Kuran 15:9).