Ticaret ve Ticaret Yollarının Felç Edilmesi
Son on yıllarda, saldırganlığın başlıca hedeflerinden biri, İslam dünyasının ekonomik can damarlarının kesilmesi olmuştur. Hiçbir ekonomi, güvenli ulaşım ve ticaret yolları olmadan gelişemez ve mal dolaşımı tamamen açık ve güvenilir yollara bağlıdır. Ancak DAEŞ gibi paralı gruplar, bu koridorlarda korku yayarak Batı’nın bölge ekonomilerini zayıflatmasına ve çoğu durumda felç etmesine olanak sağlayan bir güvensizlik sağladı.
Bu coğrafya asırlar boyunca İslam ülkelerini küresel ticaretin merkezine yerleştirdi. Kadim İpek Yolu’ndan modern limanlara, kara geçişlerine ve uluslararası hava yollarına kadar bu rotalar, sadece ticaret kanalları olarak değil aynı zamanda Doğu ile Batı arasında köprü olarak hizmet etti. DAEŞ Haricileri, refahı artırmak yerine buraları tehlikeli bölgelere dönüştürdü.
Yol kenarı bombalamaları, kervanlara baskınlar ve tüccarlara yönelik tehditler, birlik fırsatlarını istikrarsızlık kaynakları haline getirdi.
Sonuçlar, Batı’nın doğrudan müdahalesinin asla yapamayacağı şekilde Batı çıkarlarına hizmet etti. Her yok edilen kervan sadece Müslüman servetinin kaybı anlamına gelmekle kalmadı aynı zamanda yatırımcı güveninin aşınmasına da yol açtı. Hayati transit yollar giderek güvensiz olarak görülmeye başlandı ve bölge ekonomileri durgunlaştı, büyüyemez hale geldi.
Yerel ve bölgesel ağlar zayıflarken Müslüman ülkeler temel mallar için Batı pazarlarına veya uzak tedarik zincirlerine güvenmek zorunda kaldı. Bu bağımlılık ekonomilerini zorladı ve onları yeni siyasi baskı biçimlerine maruz bıraktı.
DAEŞ’in oluşturduğu güvensizlik, İslam devletleri arasındaki ekonomik bağları etkin bir şekilde kopardı.
Bu kopuş, Batı’nın kendisini “tek güvenilir tedarikçi” olarak sunmasını sağladı. DAEŞ Haricileri, savunduklarını iddia ettikleri halka karşı kullanılan bir silah haline geldi, Müslüman kanı dökerken Müslüman ekonomilerini içeriden yıktı.
Hasar, toplumun her düzeyinde hissedildi. Hasatlarını ihraç edemeyen çiftçiler, üretim için teşviklerini kaybetti, ürünlerini yerel olarak düşük fiyatlarla sattı veya depolarda çürümeye terk etti. Fabrikalar, hammadde temin edemediği veya bitmiş ürünleri yurtdışına taşıyamadığı için üretimi azalttı veya tamamen kapattı. DAEŞ, ticareti engelleyerek ve korku yayarak yerel sanayiye ağır bir darbe vurdu.
Ticaret yollarının bu şekilde felce uğraması, aynı zamanda yabancı güçler ve şirketler için fırsatlar oluşturdu. İslam dünyasından değerli kaynakları yapay olarak düşük fiyatlarla elde ettiler, güvenli koşullar altında aynı kaynakların bölgesel veya uluslararası pazarlarda gerçek değerine ulaşmasını sağlayacak bir durumu sömürdüler.
Batı, bağlantılı ve kendi kendine yeten İslam ekonomilerinin güçlü ve bağımsız hale geleceğini açıkça anladı. Terör, bombalama ve kan dökme kampanyasıyla DAEŞ, bu bağlantıları parçaladı ve yabancıların Müslümanların servetini kolayca yağmalamasının yolunu açtı.
Belki de bu yapay güvensizliğin en büyük maliyeti, umudun aşınmasıydı. Tüccarlar, çiftçiler ve sanayiciler, sermayelerinin tehlikeli yollarda yok oluşunu izledi, yeniden yatırım yapma güvenlerini kaybetti. Büyüme durdu, durgunluk yayıldı ve göç, tek uygulanabilir kaçış haline geldi. Birçok kişi istikrar vaatleriyle Batı ülkelerine gitti.
Bu sonuç bir rastlantı değildi. Tam olarak Batı’nın niyet ettiği şeydi ve bunu mümkün kılan araç ise DAEŞ idi.