İddiadan Eyleme: Modern Zamanın Haricilerinin İkiyüzlülüğü Bölüm 3

Usame Nehzat

 

İtiraf edilemez ki, medya savaşı ve içi boş sloganlar, IŞİD Haricilerinin kullandığı en etkili silahlar arasında yer almaya devam ediyor; gayri meşru ortaya çıkışlarından, sözde halifeliklerinin son çırpınışlarına ve hatta şimdi bile, parçalanmış ve dağılmış halde yattıkları zamana kadar… Bu retorik araçlar, onların algıları manipüle etmelerine ve vahşetlerinin sert gerçeklerini İslami sloganlar kisvesi altında gizlemelerine olanak sağlıyor.

Bu grubun liderleri ve komutanları, kendilerini sürekli olarak İslam Ümmeti içindeki mazlumların gerçek savunucuları olarak gösterdiler. Silahlı mücadelelerinin temel amacının ezilenleri korumak olduğunu iddia ettiler. Ancak bu görkemli açıklamalar, kontrolleri altındaki topraklardaki acımasız gerçeklerle keskin bir şekilde çelişti ve söylemleri ile uygulamaları arasında çarpıcı bir uçurum ortaya koydu.

Kendilerini halife ilan edenlerin sözcüsü Ebu Muhammed el-Adnani bir videoda Müslümanlara hitap etmiş ve görünüşte oldukça güzel bir konuşma yapmış ancak grup hep bunun aksine hareket etmişti:

“Tek tek başımız kesilse bile, bu bizim için tek bir Müslümanı kasten öldürmekten daha sevimlidir. Allâh’a yemin olsun ki biz Müslümanlar için ayağa kalktık ve onların kanlarını, mallarını ve onurlarını savunmak için geldik. Bizden nefret etseler bile onları sevmeye devam edeceğiz ve bizi terk etseler bile onları desteklemeye devam edeceğiz. Onlar bizim öümümüzü isteseler bile, bizler onların yaşamalarını isteriz.”

Bu açıklamaya rağmen, Adnani ve takipçileri, hem Irak’ta hem de Suriye’de, savunmasız Müslümanların kanını dökmede onları korumaktan çok daha yetenekli olduklarını gösterdiler. Tek bir masum Müslümanın hayatının kendi hayatlarından daha değerli olduğunu açıkça iddia ederken, eylemleri çok farklı bir tablo çizdi: Müslüman kanının oldukça ucuz görüldüğü bir tablo…

Haricilerin kontrolündeki bölgelerdeki acımasız gerçeklik, aldatıcı sloganlarıyla tamamen çelişiyordu. Suriye ve Irak’taki sayısız kasaba ve köyde Müslümanlar mürted olarak etiketlendi ve meydanlarda idam edildi. Gruba karşı muhalefetleri diyalog veya merhametle değil, küfür suçlamalarıyla ve hızlı, vahşi bir ölümle karşılandı.

Örgütün Afganistan’da da suçları daha az barbar değildi. Camilere, dini medreselere, cuma namazlarına ve hatta hastanelere ve sağlık merkezlerine yaptıkları iğrenç saldırılar, ideolojilerinin karanlığını ve sloganlarının yanlışlığını daha da ortaya koydu. Bu eylemler, düşmanlıklarının yalnızca hükümetlere veya rakip gruplara değil, Müslümanların tam kalbine kadar uzandığını gösterdi.

Yıllar boyunca onlarca, yüzlerce ve hatta binlerce genç Müslüman, yalnızca grubun sapkın inançlarını reddettikleri için en barbarca şekilde katledildi. Cansız bedenleri çorak çöllere ve uzak dağlara atıldı; bu bedenler, onların yozlaşmış ve çıkarcı bir ideoloji adına uygulanan dehşetin sessiz tanıklarıydı.

IŞİD’in kanlı ve utanç verici mirası, ilan ettikleri idealler ile vahşi gerçeklikleri arasındaki apaçık ikiyüzlülüğün canlı bir kanıtıdır. İslam Ümmeti içindeki mazlumların davasını savunduğunu iddia eden grup, sonunda en kötü zalimlerden birine dönüşmüş ve masum kanını acımasızca dökerek ümmetin bedenine derin yaralar açmıştır.

Bu yaralar tarihteki basit dipnotlar değil, Ümmetin hafızasına kazınmış kalıcı izlerdir; dindarlık kisvesi altında gizlenmiş ihanetin hatırlatıcılarıdır. Ve bu vahşetin karanlık lekesi, IŞİD Haricilerinin alınlarına sonsuza dek kazınmış olarak kalacaktır.

Exit mobile version