Tarihte “Geri Dönüş” Kavramına Bir Bakış
Dünyada yaşanan olayların ortasında, bazen yüzeysel olarak yeni görünen ancak özünde eski olan şeyler ortaya çıkar. Tarih, derslerini defalarca tekrarlar ve bizi derin düşünmeye davet eder. ” DAEŞ ” olarak bilinen grup da bu olgulardan biridir; İslam dünyasını ve tüm insanlığı kanlı ve korkutucu bir meydan okumayla karşı karşıya bırakmıştır. Ancak soru şudur: Bu grup tamamen yeni ve temelsiz miydi? Yoksa inanç ve eylemlerinin kökleri tarihin sayfalarında bulunabilir mi?
Bu makale, DAEŞ’i anlamanın yalnızca günümüz olaylarıyla sınırlı olmadığı, aksine geçmişe dönüp İslam ümmetinin ilk büyük bölünmesine tanık olan zamanı incelemenin gerekli olduğu gerçeğine dayanmaktadır; o zamanlar “Hariciler” adı verilen bir grup ortaya çıkmıştır. Hariciler, dini, katı ve sert bir şekilde okudular, kendilerini gerçek Müslüman olarak gördüler ve başkalarını küfürle suçladılar. Kılıçlarını yalnızca düşmanlara değil, dünkü yoldaşlarına karşı da kullandılar ve yeni filizlenen İslam toplumunda bölünme ve kan tohumları ektiler.
Bugün, asırlar sonra, ilk Hariciler ile günümüz DAEŞ’i arasında ürkütücü benzerlikler ortaya çıkmaktadır; tekfirci düşünce ve ötekini inkar mantığından, muhalifleri korkutmayı amaçlayan şiddetli yöntemlere ve vahşi eylemlere kadar. Bu benzerlik bir tesadüf değil, aksine zihinsel ve sosyal koşullar ne zaman uygun hale gelse ortaya çıkan ve yeni bir görünüm ve modern kıyafetlerle beliren yıkıcı bir kalıbın işaretidir.
Bu makalenin amacı yalnızca şiddet ve zulüm hikayesi anlatmak değil, aynı zamanda bu düşüncenin köklerini takip etmek ve DAEŞ’in benzersiz ve yeni bir grup olmadığını, aksine modern bir biçim ve gelişmiş araçlarla ortaya çıkan o eski düşüncenin bir “geri dönüşü” olduğunu göstermektir.
Bu tarihsel bağlantıyı anlamak, dünyamızın geçmişi ve geleceği için bir uyarı niteliği taşıyan olayların derinliğini kavramak için anahtardır; öyle ki tarihte bu tür karanlıklar yeniden ortaya çıkmasın.
Bu makalede, gerçekleri tarafsız ve belgelenmiş bir bakış açısıyla, sade ve akıcı bir üslupla sunmaya çalıştık. Mesajımız, aşırılık ve şiddetle mücadelenin her şeyden önce fikri ve kültürel bir savaş olduğudur; bu savaşta bilinç ve anlayış en büyük silahlarımızdır.
Bu bağlamda, grubun tarihsel ve teorik köklerinden pratik yöntemlerine ve yıkıcı sonuçlarına kadar çeşitli yönleri ele alınacaktır. Her iki grubun (eski ve modern) şiddeti meşrulaştırmak için dini kavramları nasıl sömürdüğünü ve tüm büyük iddialarına rağmen nasıl korkunç bir sona geldiklerini göreceğiz.
Umarız bu kısa makale, bu kötü grubu daha derinden anlamaya yönelik bir adım olur ve şiddet ve aşırılığın olmadığı; diyalog ve hoşgörünün şiddet ve tekfirciliğe galip geldiği, insanlığın herkes için en yüce değer olarak saygı gördüğü bir dünya inşa etmek için yol açar.