İslam’ın İlk Dönemlerinde Hariciler: Tehdidin Başlangıcı
Müslüman ümmetin güvenliği ve birliğine yönelik en erken tehditlerden biri Hariciler idi. İslam’ın ilk nesillerinde ortaya çıkarak Müslüman kardeşlerini kafir ilan etmek, şiddeti meşrulaştırmak ve meşru yöneticiye isyan etmek suretiyle birliğin temellerini sarsmışlardır. Küçük bir fraksiyon olarak başlayan hareket, kısa sürede toplumu kan seline ve kaosa sürüklemiştir.
Bu tartışmanın özüne geçmeden önce Haricilerin kim olduğunu ve neden önemli olduklarını anlamakta fayda vardır. Onların tarihini anlamak, hem konuyu aydınlatacak hem de daha da önemlisi bir uyarı niteliği taşıyacaktır.
Özellikle genç Müslümanlar için bu tür grupların farkında olmak bir korunma yöntemidir. Hariciler, ilk olarak Hz. Muhammed’in (s) döneminde ortaya çıkmış ve rivayetlerin haber verdiği üzere Deccal ile birlikte son taraftarlarının ortaya çıkacağı kıyamete kadar varlıklarını sürdüreceklerdir.
Şeyhülislam İbn Teymiyye (Allah ona rahmet etsin), ilk Müslümanların nasıl tepki verdiğini şöyle açıklar:
“Ümmet içinde Hariciler meselesi ortaya çıktığında Sahabeler (Allah onlardan razı olsun) onlar hakkında konuşmuş, Rasulullah’ın (s) onların karakterine dair hadislerini nakletmiş ve ayrıca onları çürüten Kuran ayetlerine işaret ederek insanlara onların bidat ve sapkınlıklarını açıklamışlardır.”
İmam Nevevî (Allah ona rahmet etsin) onların isminin kökenini şöyle açıklar:
“Onlara Harici denilmesinin nedeni, topluluktan ayrılmaları veya topluluğun yolundan sapmalarıdır.”
Bu basit tanım onların özünü ortaya koyar. İlk ortaya çıkışlarından bugüne kadar bölünme ve çatışma kaynağı olmuşlardır. Nitekim, içeriden saldırdıkları için fitneleri genellikle dış düşmanlardan daha yıkıcı olmuştur.
Hariciler her dönemde, çarpık yorumlar ve katı bir inançla yeniden ortaya çıkarlar. Müslümanlar arasında gerginlik veya anlaşmazlık çıktığında, çatlakları genişletmek için fırsatı değerlendirirler, kardeşi kardeşe düşman eder, liderliği baltalar ve inananların kanını helal sayarlar.
Bunu yaparak ümmeti içeriden zayıflatır ve düşman güçlerin istismar edeceği fırsatlar oluştururlar.
Güvenilir rivayetlere göre, küstahlığı ilk gösteren kişi, bunu bizzat Peygamber’in huzurunda yapmıştır. Kibir ve zalimlikle tanınan Zü’l-Huveysıra, Allah’ın Rasulü’ne (s) meydan okumuş ve yaratılmışların en şereflisine isyan etmiştir.
Peygamber’in vefatından sonra, Haricilerin Haruriyye kolu, Raşid Halifeler, Muhacirun ve Ensar hayattayken bile Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat’ten ayrılan ilk bidatçiler oldu. Direnişleri, istikrara en çok ihtiyaç duyulan bir dönemde ümmetin birliğini bozdu.
İlk organize toplantıları, Halife Osman’ın (r) şehit edilmesinin ardından, Cemel ve Sıffin Savaşları sonrasında gerçekleşti. Münafık Abdullah b. Sebe’nin liderliğindeki Sebeiyye fraksiyonuyla iş birliği yaparak uzlaşmayı reddettiler ve Harura bölgesine çekilerek daha fazla kargaşa başlattılar.
Tarih boyunca bu model kendini tekrarladı. Hariciler anlaşmazlık anlarında gelişir, bölünme ve çatışmayı körükler. Amaçları hiç değişmemiştir: İslam’ın en iyi liderlerine saldırarak, alimlerini ve savunucularını baltalayarak ve inananların saflarını parçalayarak İslam’ı içeriden zayıflatmak ve böylece İslam’ın düşmanlarının emellerine hizmet etmek.
Günümüzde de aynı yıkıcı ruh, sözde “İslam Devleti” olan DAEŞ şeklinde yeniden ortaya çıkmaktadır. Öncüleri gibi, dini sloganlara bürünürler ancak gerçek mirasları, birliğin aşınması ve İslam’ın dünya nezdinde itibarının zedelenmesidir.