Devrimin derin ve şiddetli dalgaları herkesi olduğu gibi onu da derinden sarsmış ve gençliğinin kararlılığını nihai bir sınavla test etmişti. Bu sınavda her birey, Yüce Allâh’ın huzurunda kendini ispat etmeye çalıştı. Ancak bu basit bir imtihan değildi; zorluklarla ve türlü denemelerle dolu yorucu bir yolculuktu.
Zamanla Mücahidlerin amansız saldırıları düşmanı diz çöktürdü ve zafer ufukta göründü. İlahi aşk okyanusuna dalmış bazı kardeşler ise gecelerini, Cennet’in meyve yüklü ağaçlarının altında, güzel halılar üstünde dinlendiğini hayal ederek geçiriyor ve Cennet saraylarına doğru yol alıyordu.
Bu yiğit kahramanlar arasında Şehid Tevhidullah Süleyman Mansurî de vardı. Vuruşu Ali’nin (Allâh ondan razı olsun) vuruşuna benziyordu, düşman saflarını kararlı bir şekilde yarıyordu.
Komutan Abdulğafûr Zindani’nin oğlu Suleyman Mansuri Hicri 1374 yılında Laghman eyaletinin Kaçur Şemti köyünde doğmuştu. Sarsılmaz bir iman ve doğruluk yoluna bağlılığı ile mühürlü fedakarlığı onun kaderinde vardı.
Şehid Süleyman Mansurî (Allâh şehadetini kabul etsin), özverili Mücahidlerle birlikte hakikat yolunda yürüyen yiğit savaşçıların arasında duruyordu. Zafer anını sabırsızlıkla bekliyor, bunun için yıllar, aylar, günler sayıyordu. Ancak bu içten özleminin gerçekleşmesi henüz erişilemez bir noktadaydı.
Cihada Karşı Sarsılmaz Bağlılığı:
Şehid Süleyman, mazlum annelerin ve mahkum gençlerin feryatlarının cevap bulacağı ve yoldaşlarının kanıyla döşenmiş hak yolun zafere ereceği güne özlem duyuyordu. Gerçekten de kendisi ve yoldaşları yeminlerine sadık kaldılar ve fedakarlıkları, mücadeleleri ve yorulmak bilmeyen çabaları Alemlerin Rabbi’nin huzurunda kabul gördü.
Nihayet zafer geldi, halk rahata erdi ve mücahidler Yüce Allâh’ın bu lütfundan ötürü O’na şükrettiler.
Şehid Süleyman Mansurî önce de sonra da asla savaş meydanından geri çekilmedi. Hayatının her anını İslami sistemin kurulmasına ve korunmasına adadı. Bu cesur ve yiğit asker, günlerini hazırlık merkezlerinde geçirdi, sarsılmaz bir sadakat ve liderlik örneği gösterdi. Allâh onu defalarca işgalcilerin sert saldırılarından, yoğun savaşlarından ve amansız bombardımanlarından kurtarmıştı ama o şehadeti arzuluyordu.
Şehadetin Peşinde:
Ellerini kaldırarak, Rabbinin huzurunda şehadet için yalvarırdı. Kim bilir belki de duaları Allâh’a o kadar hoş geldi ki, Allâh onun bu arzusunu yıllarca bekletti. Bu beklenti döneminde Şehid Süleyman, Kunar’ın engebeli dağlarına doğru yola çıktı, yine şehadet arzusuyla bu kez sapkın Harici örgütü olan IŞİD ile savaştı.
Onun misyonu açıktı:
– Allâh’ın rızasını aramak,
– İslam ümmetini IŞİD’in kötülüklerinden kurtarmak,
– Bu kutsal yolda yaptığı fedakarlığın sonsuz mutluluğu sağlayacağına inanarak, Allâh ile olan ahdini yerine getirmek.
Şehid Süleyman Mansurî Kunar dağlarında çok sayıda IŞİD militanını etkisiz hale getirmişti. Yıllarca süren mücadele, cihat ve göçten sonra, hala düşman casus insansız hava araçlarının ve keşif ajanlarının sürekli gözetimi altında olmasına rağmen, Laghman’a olağanüstü bir başarıyla geri döndü.
Son Savaşı ve Şehadeti:
Hicri 1399 yılının Ramazan ayının 18’inde Laghman vilayetinin Alişeng ilçesinin Kunjeki bölgesinde, işgalcilerle doğrudan bir çatışmaya girdi. Bu çatışmada, 24 düşman tankı ve yaklaşık 100 rütbeli asker ve beraberindeki general Mücahidlerin roketleri ve ağır topçuları tarafından yok edildi.
Zaferin son anlarında, bir Amerikan insansız hava aracı saldırısı sırasında, kahraman Mücahid Emir Süleyman Mansurî, iki sadık yoldaşıyla birlikte şehadet mertebesine ulaştı.
Nihayet Allâh onun her iki arzusunu da yerine getirdi; Afganistan’da hem IŞİD tehdidi ortadan kaldırılmış ve ülke genelinde İslam nizamı kurulmuştu hem de yıllarca özlemini çektiği şehadete kavuşmuştu. Allâh ondan şehadetini ve tüm fedakârlıklarını kabul etsin.