IŞİD: Netliği Olmayan Bir Hareket

Selim Pektin

#image_title

IŞİD, ABD’nin 2001’de Afganistan’ı ve 2003’te Irak’ı işgal ettiği dönemde ortaya çıktı. Bu dönemde, dünyanın dört bir yanındaki birçok İslami cihad grubu, ABD’nin Afganistan ve Irak’ı işgalini büyük ölçekte kınadı.

 

Hem Afganistan’da hem de Irak’ta, dindar ve silahlı Müslümanlar işgalcilere karşı cihad ilan etti ve bu da Afganistan ve Irak’ta cihad gruplarının örgütlenmesine yol açtı. Dört mezhebin din alimleri, ABD’ye karşı cihadı meşrulaştıran ve bu cihadın farz olduğunu beyan eden fetvalar yayınladı.

 

Esasında uluslararası hukuk açısından da ABD’nin işgali yasadışı bir saldırıydı. ABD’ye karşı cihad, İslam dünyasındaki alimler tarafından da oybirliğiyle ilan edildi ve bu, onu dünya çapındaki Müslümanlar için birleşik ve meşru bir dava haline getirdi.

 

Amerikalılarla Afganistan ve Irak’ta karşı karşıya gelen cihad gruplarının açık bir dini yönelimi ve ideolojisi vardı. Her grubun kendine özgü hedefleri, ilkeleri ve yönelimleri vardı ve hepsi Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat’in temel inançlarına dayanıyordu.

 

ABD işgallerine karşı Afgan ve Iraklı mücahidlerin eylemleri ve ilerlemeleri hem bölgesel hem de küresel olarak takdire şayandı. Müslümanlar, Irak ve Afganistan işgalini dini bir ihlal olarak gördüler ve bu ülkelerin halkını Amerikalılara karşı cihada girmeye zorladılar. ABD ile işbirlikçi olmayan Afganistan ve Irak vatandaşları, canlarını feda ederek samimi bir inançla cihada başladılar. Her iki ülkedeki cihad hareketleri yavaş yavaş ivme kazandı.

 

ABD, Fransa ve İngiltere, Irak ve Afganistan’daki cihad grupları başarılı bir şekilde faaliyet göstermeye devam ederse, bu grupların Müslümanları Batı dünyasına karşı küresel olarak birleştirebileceğinden korkuyorlardı. Bu gruplar, dünya çapındaki Müslümanlar için ideolojik ve karar alma süreçlerinde birleşerek kolektif bir mutabakat noktası oluşturabilirlerdi.

 

Bir diğer endişe ise ABD’nin her iki ülkede de yenilgiye uğramasıydı. Bu durum, cihad hareketleri için önemli bir teşvik görevi görecek ve bu çabaları diğer bölgelere yayma potansiyeli taşıyacaktı. Sonuç olarak cihad, uluslararası meşruiyet ve nüfuz kazanabilir, daha fazla Müslümanı bu davaya katılmaya çekebilir ve bu hareketleri durdurmayı giderek zorlaştırabilirdi.

 

Cihadın ilerlemesinin bu kritik noktasında, küresel güçler cihad ve cihadi grupların itibarını zedelemek için IŞİD’in içine sızdı. Tıpkı erken İslam tarihinde benzer koşullar altında ortaya çıkan ve Müslümanlar arasında anlaşmazlık çıkarmak için kullanılan erken Hariciler gibi, günümüzün kötü niyetli güçleri de dünyada yeni bir kaos ve yolsuzluk çıkarmak için modern Haricileri (IŞİD) oluşturdu.

 

Bu projenin arkasındaki mimarlar, İslam’ın başlangıcından bu yana İslam tarihinde tanık olunan inançlardan, düşüncelerden ve felsefelerden sapan sözde bir İslami ideolojiyi esas almışlardı.

 

Tıpkı ilk bozguncuların, İslam halifeliğini baltalamak ve Müslümanlar arasında anlaşmazlık çıkarmak için Haricîleri kullanması gibi, günümüz kafirleri de Kuran veya Hadis’te hiçbir temeli olmayan argümanlar sunarak, modern Haricîleri (IŞİD) çağdaş İslam inançlarına ve cihad gruplarına karşı çıkmak için etkilemiş ve kışkırtmıştır. Bu yüzden IŞİD, Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat’in takipçilerini, kendi seçtikleri yoldan sapanlar olarak görüp katletmeye başlamıştır.

Exit mobile version