Peygamberimiz Muhammed’in (sav) tarif ettiği Hariciler, dini doğru bir şekilde anlamayan kişilerdir. Peygamberimiz (sav) onların ahmak ve yaşça genç kişiler olduğuna ve onlarda bilgelik ve olgunluk eksikliği olduğuna işaret etmiştir. Kişideki bilgelik ve olgunluk eksikliği de doğal olarak doğru bir dini anlayış edinilmesini engeller.
Tarihsel olarak, genellikle diğer yanlış yönlendirilmiş grupların aksine Hariciler, alimlerden yoksun bir grup olarak karşımıza çıkar. Genellikle kısa ömürlüdürler ve yoğun düşmanlıkla yoğrulmuş geçici bir etkiye sahiptirler.
Tıpkı Peygamberimiz (sav)’imin buyurduğu gibi; “Ne zaman bir boynuz (Haricî) çıksa, o kesilir.” Bu, onların ideolojilerinin ve eylemlerinin kalıcı bir özden yoksun olduğunu gösterir. Bu nedenle tutarlı tarihleri, inançları ve ideolojileri olmamıştır.
Hem geçmişte hem de günümüzde Hariciler ortak bir özelliğe sahiptir; Müslümanları, kişiyi İslam’ın dışında bırakmayan hususlarda haksız yere tekfir ederler.
Bazen bu tekfir büyük günahlar için, bazen de mübah eylemler için yapılır. Örneğin Sahabe zamanında hakem olayından ötürü Ali’yi, Muaviye’yi ve hatta onları destekleyenleri külliyen tekfir etmişlerdir.
Yüzeysel anlayışları, gençlik coşkuları ve bilgelik eksiklikleri nedeniyle “Hüküm yalnızca Allâh’a aittir” kaidesini yanlış yorumlayarak o dönemdeki birçok Müslümanı tekfir ettiler ve ardından da onlara karşı silahlı direniş başlattılar.
Doktor Mustafa Hilmi “Hariciler” isimli eserinde; “Haricilerin inançlarını kendi yazılarından anlamak zordur, çünkü sıklıkla karşı karşıya kalınan zorlu koşullar nedeniyle Müslümanların kütüphanelerinde genellikle onların eserleri bulunmamaktadır.”
Onlar nadiren metin yazma veya derleme fırsatına sahip olmuşlardır, bu da Haricilerin her neslinin düşünce ve inançlarında farklılıklar sergilemesine neden olmuştur, ancak Müslümanları haksız yere kâfir ilan etme eğiliminde daima birleşmişlerdir. Onlar, insanları İslam’dan çıkarmayan eylem veya inançlarda bulunanları kâfir olarak görmüşlerdir.
Şeyh’ul İslam İbn Teymiyye (Allâh ona rahmet etsin) şöyle demiştir:
“Haricîler kılıç ve dövüş insanlarıydı ve Müslüman cemaatine karşı çıkışları insanlarla savaşmaya başladıklarında ortaya çıktı. Bugün çoğu insan onları tanımıyor, onlar ancak Müslüman cemaatinden ayrılmaları ve Müslümanların kanını ve malını kendileri için helal addetmeleriyle tanındılar.”
Esasında Haricilerin tanınması eylemlerinden kaynaklanmaktadır; Müslümanları kâfir ilan etmek, kanlarını ve mallarını almayı helal kılmak gibi. Onlar kendilerini Harici olarak tanımlamazlar, hatta güçlü Sünniler olduklarını iddia ederler.
Bazen yazılarını Sünni inançlarıyla uyumlu hale getirebilirler, ancak gerçek eylemleri gerçek İslami öğretilerden önemli ölçüde sapmaktadır.
Eveys El-Mazhar şöyle demiştir: “Haricileri ancak onların davranış ve duruşlarını gözlemleyerek değerlendirebilirsiniz. Aralarında kendisini açıkça Harici olarak ilan eden bir kişiyi bulmak nadirdir. Nitekim onların yazılı eserleri bazen Ehl-i Sünnet inançlarıyla uyumlu olabilir; ancak pratikte ve uygulamalarda önemli ölçüde farklılık gösterir.”
Dr. Mazhar, çağdaş Haricilerle olan anlaşmazlığımızın onların argüman kaynaklarıyla ilgili olmadığını da açıklıyor. Hem eski hem de modern Hariciler, argüman için İslami kaynaklardan geçerli genellemeler kullanır, ancak hataları uygulamada yatar. Kâfirlere yönelik ayetleri Müslümanlara karşı uygularlar. Dolayısıyla onlarla olan sorunumuz onların yanlış yorumlamaları ve hatalı akıl yürütmelerinden kaynaklanmaktadır.
Dr. Mazhar’ın açıkladığı gibi onların sorunu kaynakla değil hatalı yorumlarıyla ilgilidir.
İbn Ömer’in (Allah ondan razı olsun) belirttiği gibi; Hariciler kâfirlerle ilgili vahyedilen ayetleri müminlere uygularlar.
Hafız İbn Hacer de (Allâh ona rahmet etsin) şunu söylemiştir:
“Onlara, tilavet ve ibadete olan bağlılıkları nedeniyle “Kurra” deniyordu, ancak Kuran’ı yanlış yorumluyorlardı, çoğu zaman ayetin amacına aykırı anlamlar çıkarıyorlardı. Örneğin, “Hüküm yalnızca Allâh’a aittir” kavramını yanlış anlamışlar, Müslümanlar arasında (Kuran ve Sünnet dairesi içinde bir kararla) uzlaşma girişimlerinin Allâh’ın otoritesine ortak koşmak anlamına geldiğine inanmışlardı.”
Günümüz IŞİD Haricileri de benzer özellikler gösteriyor. Kuran ve Sünneti yanlış yorumluyorlar, yüzeysel bilgilere sahipler, bilgili alimlerden yoksunlar ve görüşlerinde katı bir duruş sergiliyorlar.
İbn Teymiyye’nin dediği gibi; “Hariciler Kur’an ve Rasulü takip etmeyi amaçlamaktaydı. Ancak ayetleri anlamada hata ettiler ve hadis ve ayetlerin anlamlarıyla ilgili kendi varsayımlarına aykırı olan her şeyi inkar ettiler.”
Onlar, sapkın bir ideolojiyi desteklemek için Kur’an ayetlerini ve hadisleri yanlış yorumlayarak yanlış bir inanca sahip oldular. Sonuç olarak kendileriyle aynı fikirde olmayan herhangi bir alimi bozuk olarak yaftalıyor, ideolojilerine aykırı herhangi bir hadisi zayıf kabul ediyor ve inançlarına aykırı herhangi bir Kur’an yorumunu da direkt olarak reddediyorlar.