Sevgili okuyucular, bölgesel ve yabancı siyasi oluşumlar tarafından IŞİD gibi aşırılıkçı grupların oluşturulmasıyla ilgili tartışmalarla karşılaşmış olabilirsiniz; bu grupların İslami öğretilerle gerçekten uyumlu olmadığı iddiaları vardır. Yine de bu konuda ek bir açıklama yapmak istiyoruz.
Öncelikle, bir dine atfedilen herhangi bir inanç veya ideolojinin, o dinin birincil kaynaklarına ve takipçilerinin belgelenmiş ifadelerine dayanması gerektiğini belirtmek önemlidir. Belirli bir eylem dinin ilkeleri tarafından kınanıyorsa ancak insanlar onu uygulamaya başlarsa, bu kabul edilemez ve o dini eleştirmek için bir sebep olarak kullanılamaz.
Bu nedenle saflarında tanınmış ve güvenilir alimler bulunmayan IŞİD, İslam’ın veya Müslümanların temsilcisi olarak kabul edilemez. Onların yanlış eylemleri, İslam’ın kutsallığını sorgulamak için bir gerekçe olarak kullanılmamalıdır.
İslam kisvesi altında vahşet ve suç işleyen DEAŞ ve diğer aşırılıkçı gruplar gerçek Müslüman cemaatinden çok uzaktır. İdeolojileri ve davranışları İslami öğretilerle uyuşmamaktadır.
DEAŞ’ın kökenlerine ilişkin gizli ve önemli bilgiler, grubun İslam kisvesi altında belirli siyasi amaçlar için kurulduğunu ve desteklendiğini açıkça göstermektedir. Yazar ve siyasi analist J.C. Verlemann makalelerinden birinde, bir Alman gazetesinin DEAŞ’ın İslami bir örgüt olduğu fikrini bir kez daha çürüten belgeler yayınladığını vurguladı.
Bu belgeler, DEAŞ’ın faaliyetleri için sunulan planın dini bir grup oluşturmaktan çok uzak olduğunu ortaya koymaktadır.
Ayrıca eski bir ABD Ulusal Güvenlik Ajansı danışmanı olan Edward Snowden, daha önce DEAŞ lideri Ebu Bekir el-Bağdadi’nin yükselişinin ABD, İngiltere ve İsrail arasındaki istihbarat işbirliğinin sonucu olduğunu kabul etmişti.
İslam düşmanları, kutsal din İslam’ı her zaman DEAŞ’ın eylemleriyle ilişkilendirmeye çalışmıştır. Ancak DEAŞ’ın faaliyetleri tüm Müslümanların davranışlarından çok farklıdır ve bu grup kesinlikle “dini hidayetin sembolü” olarak kabul edilemez.