Genel Saldırı:
En güçlü üç komutanlarını kaybettikten sonra müşrikler keder ve öfkeyle dolup taştı. İntikam ve kıskançlık ateşiyle kapsamlı bir saldırıya hazırlandılar.
Düelloların sona ermesinden ve liderlerinin öldürülmesinden sonra, en önde gelen başka bir lider olan Ebu Cehil, ordusuna öfkeyle seslenerek şöyle dedi:
“Hile yaptılar. Allâh’a yemin ederim ki onları zincire vurana kadar vazgeçmeyeceğiz!”
Ardından genel bir saldırı emri verdi ve savaş tüm hızıyla başladı. Müslüman safları sağlam durdu, dillerinde “Ehad, Ehad” sloganıyla savaşıyorlardı. Düşman kuvvetleri ilerledikçe, Müslümanlar ok yağmuruyla ve korkusuzca göğüs göğüse çarpışmalarla karşılık verdi. Müşrikler ağır kayıplar verdiler.
Peygamberimiz (S.A.V.)’in Duası:
Sıralar düzenlendikten ve komutanlar atandıktan sonra İslam ordusunun asil lideri Peygamberimiz Muhammed (S.A.V.) çadırına çekildi. Orada, zaferin gerçek sahibi olan Allâh’a gönülden yöneldi. Mübarek ellerini kaldırdı ve dua etti:
“اللهم أنجز لي ما وعدتني, اللهم إن تهلک هذه العصابة من أهل الإسلام فلا تعبد في الأرض أبدا”
“Allâh’ım, bana verdiğin sözü yerine getir. Allâh’ım, eğer bugün bu küçük Müslüman topluluğu helak olursa, yeryüzünde sana bir daha ibadet edilmez.”
O kadar yalvardı ki cübbesi omuzlarından kaydı. Ebu Bekir (RA) cübbesini nazikçe tekrar üzerine koydu ve şöyle dedi:
“Yeter, Ey Allâh’ın Rasulü. Rabbin kesinlikle vaadini yerine getirecektir.”
Kısa bir süre sonra Peygamber (SAV) sevinçle Ebu Bekir’e döndü ve “Sevin Ey Ebu Bekir! Cibril geldi, atının dizginlerini tutuyordu. Önünde bir toz bulutu yükseliyordu” dedi.
Çadırından çıkan Peygamber (S.A.V.) şu ayeti okudu:
“O topluluk bozguna uğrayacak ve arkalarını dönüp kaçacaklardır.” (Kamer 45)
Ardından bir avuç toz aldı ve düşman saflarına doğru fırlattı ve “Yüzleri çirkinleşsin!” diye haykırdı.
Mucizevi bir şekilde o bir avuç toz her kâfirin gözüne ve yüzüne ulaştı. Allâh da bu hareketi Kuran’da doğruladı:
“و ما رمیت إذ رمیت ولکن الله رمی”
“Attığında atan sen değildin, Allâh’tı.”
(8:17)
Karşı Saldırı:
Bizzat savaş alanında bulunan Peygamberimiz Muhammed (S.A.V), müminlere karşı saldırı başlatmalarını emretti.
Sahabelerinin kararlılığını güçlendirmek için şunu söyledi;
“والذي نفس محمد بیده, لا یقاتلهم الیوم رجل فقتل صابرا محتسبا مقبلا غیر مدبر, إلا أدخله الله الجنة”
“Muhammed’in nefsi Elinde olan Allâh’a yemin ederim ki, bugün kim onlarla sabırla, mükafatını bekleyerek, düşmana karşı koyarak ve sırtını dönmeden savaşırsa, Allâh onu kesinlikle Cennete koyacaktır.”
Zaten iman ve cesaretle alev alev yanan sahabeler, onun bu sözleriyle daha da güçlendiler. Müşriklerin düzensiz saflarına aslanlar gibi daldılar, onları dağıttılar ve müşriklere ezici darbeler indirdiler.
Sevgili liderleri Peygamberimiz (S.A.V.)’i zırh giymiş bir şekilde aralarında yürüyüp şu ayeti tekrarlarken gördüklerinde moralleri daha da yükseldi:
“O topluluk bozguna uğrayacak ve arkalarını dönüp kaçacaklar.” (Kamer 45)
Meleklerin İnişi:
Bedir Savaşı, İslam tarihinde eşsiz bir özelliğe sahiptir. Allâh’ın Müslüman ordusuna doğrudan yardım etmek için meleklerini gönderdiği tek savaştır.
İbn Saad, İkrime’den savaş sırasında müşriklerin başlarının ve uzuvlarının vurulduğunu gördüklerini, ancak darbeleri kimin vurduğunu ayırt edemediklerini aktarır. Bu müdahale hem İlahi hem de mucizevidir.
Meleklerin geönderilişinin ardındaki hikmet ve sayılarının çok olmasının nedeni, inşâAllâh gelecekteki yazılarda daha ayrıntılı ele alınacaktır.
Kuran’da da bu ilahi destek pek çok ayette teyit edilmektedir:
“Rabbiniz meleklere şunu vahyetmişti; ‘Ben sizinle beraberim, iman edenlere sebat verin. İnkar edenlerin kalplerine korku salacağım. Vurun boyunlarının üstüne ve vurun onların tüm parmaklarına.”
(Enfal 12)
“(Hani) sen mü’minlere, “Rabbinizin, indirilmiş üç bin melekle yardım etmesi size yetmez mi?” diyordun.”
(Âli İmran 124)
“Evet, sabrettiğiniz ve Allah’a karşı gelmekten sakındığınız takdirde; onlar ansızın üzerinize gelseler bile Rabbiniz nişanlı beş bin melekle size yardım eder.”
(Âli İmran 125)
Hadisler de bu İlahi müdahaleyi doğrulamaktadır. İbn Abbas (RA) şöyle rivayet etmiştir:
“Bedir günü, bir sahabe bir müşriğin peşindeydi. Birdenbire (müşriğin) üstünde bir kırbaç sesi ve bir binicinin şöyle dediğini duydu; “İlerle, ey Hayzum!” (Hayzum, meleğin atının adıdır).
Tekrar baktığında, müşriğin yüzüstü yattığını, burnunda ve yüzünde sanki görünmeyen bir kırbaçla vurulmuş gibi bir yarık olduğunu gördü.
Bu olay Peygamberimiz Muhammed’e (S.A.V.) iletildiğinde şöyle demiştir:
“Doğruyu söyledin. Bu, üçüncü gökten gelen bir yardımdı.” (Sahih Müslim)
İlahi işaretlerle, ahlaki berraklıkla ve sarsılmaz inançla dolu bu önemli savaş, her çağdaki inananlar için zamansız dersler sunmaktadır. Bu sadece iki ordu arasındaki bir çatışma değil, aynı zamanda inancın gücünü, duanın önemini ve İlahi desteğin gerçekliğini vurgulayan insanlık tarihinde belirleyici bir dönüm noktası olmuştur.