Bedir Savaşı üzerine tefekkürümüze devam ederken bir dizi ek ders ve içgörü ortaya çıkmaktadır.
16. Gayrimüslimlerden Yardım İsteme
Saflar, Bedir Savaşı için düzenlenirken bir müşrik, Müslüman ordusuna katılmaya çalıştı. Peygamber (s), onun kenara çekilmesini emretti. Ancak daha sonra bu kişi İslam’ı kabul etti ve bu sefer katılmasına izin verildi.
Bu olay, önemli bir prensibi göstermektedir: Bir Müslüman yönetici, belirli şartlar altında, kamu işlerinde gayrimüslimlerin yardımını isteyebilir. Böyle bir iş birliği ancak belirli koşullar yerine getirildiğinde mümkündür:
1. Düzenleme, Müslümanların çıkarlarına hizmet etmelidir.
2. Yardım davet meseleleriyle ilgili olmamalıdır.
3. Güven ve güvenilirlik sağlanmış olmalıdır.
4. Gayrimüslim, İslami otoriteye tabi kalmalıdır.
5. Müslümanlar üzerinde komuta veya liderlik üstlenemez.
6. Katılımı, inananlar arasında karışıklık veya şüphe oluşturmamalıdır.
7. Böyle bir yardım için açık ve acil bir ihtiyaç olmalıdır.
Bu akılda tutularak, Peygamber’in (s) Bedir’de müşrikin varlığını neden kabul etmediği açıkça anlaşılır. Son koşul eksikti: Acil bir ihtiyaç yoktu. Ancak Hicret sırasında, Peygamber (s) ve Ebu Bekir (r) müşrik Abdullah ibn Uraykıt’ın rehberliğine başvurduklarında tüm koşullar yerine getirilmişti ve durum bunu gerektiriyordu.
17. Savaş Alanının Yanındaki Peygamber Siperi
Bedir’deki çarpışmadan önce, Peygamber (s) için mütevazı bir siper inşa edildi. Bu basit eylemden, liderlik ve strateji için derin dersler çıkarılabilir.
Bir komutan, ordunun hareketlerini gözetleyebileceği ve savaşın seyrini yönlendirebileceği bir yerde konumlanmalıdır. Aynı şekilde, onun korunması bir öncelik olmalıdır çünkü bir liderin düşüşü, askerlerinin moralini kırabilir. Bu nedenle Peygamber (s), Sa’d b. Muaz (r.a.) komutasında özel bir birim tarafından korunuyordu.
Yüzleşmeden önceki gece olağanüstü bir şey oldu: Müslüman ordusu, düşman çok yakın olmasına rağmen derin bir huzur içinde uyudu. Siyer alimleri bunu iki şekilde açıklarlar. Bir yandan, yolculuğun yorgunluğu, dinlenmeyi bir zorunluluk haline getirdi ve Allah, onların güçlerinin yenilenmesi için onlara uyku verdi. Öte yandan, düşman gölgesinde korku doğaldır ancak Allah, onu kalplerinden çıkardı ve yerine huzur verdi.
Bölüm İki: Mücadeleden Zafere
1. Peygamber’in Savaş Düzeni
Peygamber’in (s) Bedir’de icra ettiği düzenleme, Arap kabile savaşlarında bilinen herhangi bir şeye benzemiyordu. O, arkadaşlarını namazdaki saflar gibi sıralara yerleştirdi. Mızraklılar süvari birliğine karşı ön safta dururken okçular, ikinciyi oluşturuyordu.
Bu disiplinli düzen, Kureyş’i hem etkiledi hem de huzursuz etti. Müslümanları tek, sarsılmaz bir güç olarak görmüşlerdi.
Peygamber (s) ayrıca yanında küçük bir ihtiyat birimi tuttu. Onunla zayıf noktaları güçlendirebilir veya ani saldırılar başlatabilirdi; bu taktikler düşmanı defalarca şaşırttı ve iradelerini baltaladı.
Safalar bir duvar gibi sağlam ve kırılmaz idi. Savaş başlamadan önce Peygamber (s), arkadaşlarına dakik talimatlar verdi: Düşman yaklaşana kadar bekleyin, sıralarınıza girene kadar kılıçla vurun ve oklarınızı isabetle kullanılacağı ana kadar saklayın.
Bunlar, deneyimli bir generale ait hesaplamalar değil Allah’ın insan eğitiminin ötesinde bilgelik bahşettiği bir Peygamberin rehberliğiydi. Bu ilham dolu strateji sayesinde zafer, güvence altına alındı.
2. Sevad b. Gaziyye Olayı
Peygamber (s), mızrağıyla safları düzeltirken Sevad bin Gaziyye’ye (r) hafifçe dokundu. Sevad, itiraz ederek “Ey Allah’ın Elçisi, canımı yaktın ve hakkımı almak istiyorum” dedi. Peygamber (s), ona bunu yapmasına izin verdi. Sevad, vurmak yerine Ona sarıldı ve mübarek vücudunu öptü.
Bu hikayeden birkaç ders çıkarılabilir. İlk olarak, disiplin ve düzen, İslam geleneğinin köklü bir parçasıdır ve her alanda başarı için gereklidir. İkincisi, İslam adalet dinidir: Soylular ve sıradan insanlar arasındaki haklarda fark yoktur. Üçüncüsü, askerler liderlerine sadece emirle değil aynı zamanda sevgi ve itaatle bağlı olmalıdır.
Sahabeler için Peygambere (s) dokunmak veya öpmek, ölçülemeyecek bir onurdu. Son olarak, Peygamberin eylemi, aynı zamanda göbek üstü vücut kısmının avret sayılmadığını da gösterir. Öyle olsaydı Sevad’ın mide kısmına dokunmasına izin vermezdi.