Cumhuriyet’in çöküşüyle birlikte İslam Emirliği’nin ülkenin tüm şehirlerine ve köylerine kadar yetkisini genişlettiği açıktır. Nüfusun tüm kesimleri arasında barışçıl bir birlik, dayanışma ve İslam kardeşliği ortamı kurulmuş, insanlar küresel işgalcilerin yenilgisini sevinçle kutlamıştır.
Ülkenin yeniden inşası ve kalkınması için umutlar halktan çıkan cesur gençlere emanet edilmiş, cihadın ve savaş meydanının kahramanları, gecikmeden ülke çapında beyaz tevhid sancağı altında Şeriat temelli bir sistemin kurulduğunu ilan etmiştir. Bu benzeri görülmemiş İslsmi sistem, Halifeliğin çöküşünden sonra küresel küfür ve onun kibrinin hakimiyeti arasında ilk kez ortaya çıkmıştır.
Ardından ülkemizde tüm bakanlıklar kurulmuş ve düzenli bir şekilde hizmet sunmaya başlamıştır. Eğitimli bir İslam ordusu, istihbarat servisimiz ve polis gücü oluşturma süreci hızla başlatılmıştır. Bugün ülkemiz; ulusun sınırlarını, şehirlerini ve köylerini koruyan iyi eğitimli bir ordu, istihbarat ve polis gücüyle gurur duymaktadır.
Hiçkimse yönetim sistemine isyan etme ve mevcut barış durumunu tehlikeye atma cüreti gösteremez; bu, sistemin dayanıklılığının ve refahının ardındaki en önemli yapıdır. Bununla birlikte hedefli suikast veya saldırılar ABD, Rusya, Japonya gibi en gelişmiş ülkelerde bile artık yaygın bir hale geldiğinden, düşmanın gücünü ve otoritesini göstermez. Bu ülkelerde de sistemin önde gelen yetkilileri kendilerini sıklıkla hedef olarak bulurlar.
Bu uluslar, milyonlarca eğitimli askere ve gelişmiş istihbarat yeteneklerine sahiptir ve yıllık bütçelerinin önemli bir kısmını bunlara ayırırlar. Hem de çok uzun yıllardır kendi topraklarında hiçbir savaş yaşamamış olmalarına rağmen.
Bu durum, bu ulusların zayıf olduğu veya kendilerini savunamayacak durumda olduğu anlamına mı gelir? Ya da Batı’nın kibrini alt eden Afganistan İslam Emirliği’nin, IŞİD’in hain güçleriyle yüzleşemeyecek durumda olduğunu mu gösterir?
Kesinlikle hayır.
Düşmanın doğası cevabı barındırır. Gizli kalmış, bilinmeyen savaş hatları, belirsiz sayıda savaşçısı ve ekipmanı olan, hedeflerine ulaştıktan sonra toprak tutma veya kontrol kurma niyeti ve kapasitesinden yoksun olan bir düşman, korkak ve onursuz bir düşman olarak kabul edilir. Bu tür düşmanlar, kişinin elinden gelenin en iyisini yaparak engellenmelidir. Ancak bu korkakça eylemler Allâh’ın izniyle asla sistemin gücünü zayıflatamaz veya asil hedeflerine ulaşmasını engelleyemez.
Bu nedenle dünya ve komşu ülkeler Amerika ve müttefiklerinin aşağılayıcı yenilgisinden ders çıkarmalıdır ve gayri meşru istihbarat hedeflerinin peşinde koşmayı bırakmalı ve bu tür yollarla eşsiz ve kararlı bir İslami sistemi zayıflatma düşüncelerinden vazgeçmeliler.