Alimler, ümmetin sütunları ve peygamberlerin (aleyhimüsselam) varisleridir; onlar, ümmetin ruhu ve kalbidir. Alimlerinden yoksun bir ümmet, ruhsuz bir ceset gibidir.
Alimlerin mevkisi yücedir; onlar Allah’ın dinini insanlara tebliğ eden, gençliği uyandıran, iyiliği emredip kötülükten men eden, nizamları ıslah eden ve müminleri dünya ve ahirette kurtuluş yoluna yönlendiren kimselerdir.
Alimler, ümmetin manevi liderleridir; peygamberlerin makamında oturur ve onların işlevlerini yerine getirirler. Onları takip etmek, onlara saygı ve hürmet göstermekle emrolunduk ve şeriat, onlara en ufak bir ifadeyle zarar vermeyi veya onların dokunulmazlığına saldırmayı büyük bir suç saymıştır.
Tıpkı sıradan bir Müslümanı öldürmenin küfür ve şirkten sonra en büyük günahlardan sayılması gibi; Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
“Kim bir mümini kasten öldürürse cezası, içinde ebediyen kalacağı cehennemdir. Allah, ona gazap etmiş, onu lanetlemiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır.” (Nisa Suresi 93)
Peki, ümmetin manevi liderlerini öldürenin durumu nasıl olur?!
İmam Nevevi (r.h), bir alimi öldürmeyi en büyük günahlardan saymış ve şöyle demiştir:
“Alimi öldürmek, en büyük günahlardandır, çünkü o dinin nurunu söndürmektir.”
(Şerhu Muslim, 16/45)
Yüce Allah, peygamberleri ve adalete davet edenleri öldürenler hakkında şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz Allah’ın ayetlerini inkar eden, haksız yere peygamberleri öldüren ve insanlardan adaleti emredenleri öldürenler var ya, işte onlara acıklı bir azabı müjdele!” (Al-i İmran, 21)
Ebu Ubeyde b. Cerrah’dan (radiyallahu anhu) rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:
Dedim ki: “Ey Allah’ın Resulü, kıyamet günü en şiddetli azap görecek insanlar kimlerdir?”
Buyurdu ki: “Bir peygamberi öldüren veya iyiliği emredip kötülükten men edeni öldüren kişi.”
Dolayısıyla alimleri öldürmek büyük bir suç ve acı verici bir azabın nedenidir.
Bir alimi öldürmek sadece kan dökmek değil aynı zamanda tüm peygamberlik mirasını ortadan kaldırmaktır. Ve önceki milletlerde, İsrailoğulları, peygamberleri ve alimleri öldürdüğünde Allah, onları aşağılanma, yoksulluk ve zilletle cezalandırdı; Yüce Allah’ın şu buyruğundaki gibi:
“Üzerlerine aşağılanma ve yoksulluk damgası vuruldu…” (Bakara Suresi 61)
Ve çağımızda, alimleri öldürmek Pakistan’daki tağuti askeri rejimin yerleşik bir geleneği haline gelmiştir. Alimleri, zulüm ile tutuklamak, onlara hakaret etmek, onları hakikati söylemekten alıkoymak, medresleri yıkmak, ilmi merkezleri basmak… hepsi Kuran’ın haber verdiği gibi, onlar için Allah’ın aşağılanmasını ve gazabını getiren utanç verici suçlardır.
Pakistan’ın 1947’de kuruluşundan bu yana, askeri rejim ile büyük alimler arasında büyük bir çatışma yaşandı:
Mevlana Şebir Ahmed el-Osmani, Mevlana Seyyid Ebu’l-A’la, Mevlana Ataullah Şah Buhari, Mevlana Seyyid Süleyman en-Nedvi, Mevlana Zafar Ahmed el-Ensari, Mevlana Abdülhamid Badeyuni, Mevlana Muzaffer Ahmed el-Osmani ve Diobend’inn birçok alimi.
Bu alimler şeriatın ikamesi ve zulmün kaldırılması için seslerini yükselttiler, askeri rejim ise baskı, hapis ve idamla karşılık verdi.
1971’de Pakistan ordusu Bangladeş’te katliamlar işlediğinde, çok sayıda alim, düşünür ve yazarı öldürdü.
Ayrıca çok sayıda alim, askeri rejim tarafından şüpheli bir şekilde suikasta kurban gitti:
Müftü Nizamuddin Şemzi, Gazi Abdürreşid, Şeyh Hasan Can Şehid, Şeyh Abdülgani, Şeyh Nasıb Han ve diğerleri…
2007’de tüm dünya, “Lal Mescidi” ve “Hafsa Medresesi”ne yapılan saldırı cürmüne şahit oldu; burada yüzlerce alim, öğrenci, erkek ve kadın hafız şehit edildi.
Ve bugün de Pakistan askeri rejimi, işlediği suçlar nedeniyle alimlerden gelen bir devrimle karşı karşıyadır; öyle ki birçok alim, kendilerini savunmak için silaha sarılmak zorunda kaldı.
Ve sonuç olarak tekrar vurguluyoruz ki alimleri öldürmek en büyük cürümlerden ve en şiddetli vahşet türlerinden biridir ve bu Deccali rejim, halen bu büyük günahın içinde boğulmaktadır.
















































