Hicri Şemsi 1400 yılı Asad ayının 24’ünde, İslam Emirliği’nin bayrağı Kabil Sarayı’nda dalgalandığında, Afganistan işgalin gölgelerinden kurtuldu. O gün sadece bir rejim değişikliği değil, aynı zamanda yeni bir güvenlik denkleminin başlangıcıydı. İslam Emirliği’nin gelişi sadece kafir güçlerin ülkeden çıkışı anlamına gelmiyordu, aynı zamanda işgal yıllarında kök salan iç ve dış tehditlerin ortadan kaldırılmasının başlangıcıydı.
Bu tehditler arasında en tehlikelisi, DEAŞ’ın Horasan Vilayeti koluydu. Bu grup, yabancı istihbarat çevrelerinin desteğiyle Afganistan’a getirilmiş ve kaos yaymak amacıyla kullanılmıştı. İşgal döneminde bu çete, masumların kanını döktü, camileri, okulları ve pazarları hedef alarak ülkede terör estirdi.
Ancak İslam Emirliği’nin gelişiyle birlikte DEAŞ’ın nüfuzu azaldı ve neredeyse yok olma noktasına geldi. Çünkü mücahitler, yirmi yıl süren cihattan sonra organize istihbarat çalışmalarına ve geniş halk desteğine dayanan sağlam bir güvenlik sistemi kurmuştu. Böylece DEAŞ’ın herhangi bir güvenli sığınağı kalmadı.
DEAŞ, işgal döneminde birkaç faktör sayesinde büyümüştü:
• İşgalcilerin bilinçli olarak bıraktığı güvenlik boşlukları
• Bazı yerel yönetimlerin zayıflığı
• Savaş baronlarının sorumsuz faaliyetleri
İslam Emirliği bu faktörleri ortadan kaldırdı ve DEAŞ’ın hareket alanı bulduğu açıkları kapattı. Emirlik’in ilk operasyonları, özellikle Nangarhar, Kunar ve Nuristan vilayetlerinde, DEAŞ’ın ana merkezlerine öldürücü darbeler indirdi. Dağların ve mağaraların kendilerini yıllarca koruyacağını sananlar, öldürülenler, esir alınanlar ve teslim olanlar arasında yerini aldı. Bunun en büyük nedeni, güvenlik birimlerinin hassas istihbarat çalışmalarıydı. Mücahitler sadece açık çatışmalarla yetinmedi, aynı zamanda halkın desteğiyle DEAŞ’ın gizli ağlarına sızdı ve dağıttı.
Halk desteği, DEAŞ’ı etkisiz hale getirmede belirleyici bir silahtı. Mücahitlerin cihat yıllarında kazandığı güven, halkın onlarla işbirliği yapmasını sağladı. Böylece DEAŞ’ın yuvaları ve lojistik hatları ortaya çıkarıldı. Emirlik’in dönüşü aynı zamanda DEAŞ’a psikolojik bir darbe indirdi. Çünkü DEAŞ, propagandasını, İslami yönetimin yokluğu üzerine kurmuş ve “hilafet” kurma iddiasıyla savaştığını öne sürmüştü. Ancak gerçek bir İslami yönetimin kurulmasıyla, iddiaları çöktü ve militanlarının morali bozuldu.
DEAŞ’ın gerilemesi sadece savaş alanında değil, saldırı sayılarının azalması, şiddetlerinin düşmesi ve coğrafi etki alanlarının daralmasında da görüldü. Eskiden ayda birkaç kanlı saldırı düzenleyen bu örgütün ağı parçalandı ve sürekli güvenlik baskısı altında kaldı. Emirlik’in gelişi sadece DEAŞ’ı sonlandırmadı, aynı zamanda güvenlik ve istikrarın yeni bir sayfasını açtı. Artık insanlar pazarlara güvenle çıkıyor, camiler cemaatle dolup taşıyor ve patlamaların gürültüsünün yerini ezan sesleri aldı.
Emirlik’in dönüşünden bu yana geçen dört yıl içinde Afganistan, DEAŞ’ın gizli faaliyetleri için en tehlikeli yer haline geldi. Eskiden toplantılarını düzenledikleri Tora Bora dağları gibi yerler, bugün Tevhid bayrağı altında güvenliğin sembolü oldu.
İslam Emirliği sadece askeri baskıyla yetinmedi, aynı zamanda DEAŞ’a karşı fikir ve medya savaşı yürüttü. Okullar, camiler ve alimlerin minberleri aracılığıyla, DEAŞ’ın eylemlerinin Şeriat’ın ruhuyla çeliştiğini ve sadece fitne ateşini körüklediklerini açıkladı. Bu fikri mücadele, onların yanıltma işleyişlerini bozdu.
Ayrıca Emirlik’in sınır kontrollerini sıkılaştırması ve bölgesel iş birliğini güçlendirmesi sayesinde, DEAŞ’ın dış destek alma umutları suya düştü. Böylece lojistik yolları kesildi ve kaynakları kurudu. Ne kadar korku yaymaya çalışsalar da mücahitler, Allah’ın yardımına güvenerek savaşıyor ve bu ruh, teröre dayalı bir güç karşısında yenilmez bir kuvvettir.
Bugün Afganistan’ın gökyüzü beyaz barış bulutlarıyla doldu ve DEAŞ’ın kara dumanı, başarısız planların bir hatırasına dönüştü. İslam Emirliği, dünyaya bir kez daha gösterdi ki ümmetin birliği ve Allah’ın yardımıyla hiçbir fitne ayakta kalamaz.