Önceki iki bölümde, Suriye’de “Selim” takma adıyla tanımlanan eski bir IŞİD üyesiyle yapılan röportajdan alıntılar sunduk. Röportajı Jürgen Todenhöfer gerçekleştirmişti. Bu röportajın ardından, 2014 yılında Suriye’de IŞİD üyesi olan Ebu Katade kod adlı bir Alman vatandaşı da Todenhöfer ile temas kurdu.
Ebu Katade gerçek adıyla Christian Emde, eski bir Protestandı. Daha sonra Müslüman olmuş ve IŞİD’e katılmıştı. Todenhöfer’e IŞİD’in medya temsilcisi olduğunu ifade ediyor, ancak IŞİD liderleri hakkında hassas bilgileri ifşa etmekten kaçınıyordu. Röportaj sırasında verdiği yanıtlar genellikle ihtiyatlıydı ve birçok durumda sessiz kalmakta veya temkinli cevaplar vermekteydi. Röportajın tüm ayrıntılarıyla yayınlanacağını anlamıştı, ancak bir IŞİD üyesi olarak grubun ideolojisini tartışmaya kesinlikle kararlıydı.
IŞİD’in ideolojisi ve geleneksel uygulamaları, kendi inançlarından biraz farklı düşünen Müslümanları ve cihad gruplarını mürted olarak suçlamasını, onları İslam’dan aforoz edip birincil düşmanları olarak görmeyi kapsıyordu.
IŞİD’in Hamas hakkındaki düşünceleri sorulduğunda Ebu Katade şunları söylüyordu:
“Hamas ve Hizbullah benzerlikler paylaşıyor. Hamas, İslami idealleri benimserken kendini demokratik olarak sunuyor. Gazze’deki ortaklarımızdan gelen raporlara dayanarak, Hamas’ın İsrail’den daha önemli bir tehdit olarak algılandığını doğrulayabilirim.”
Ortadoğu’da IŞİD’e katılan savaşçı sayısıyla ilgili olarak ise; “Kesin rakamlara sahip değilim, ancak günlük olarak sadece Rusça konuşan 50 kadar bireyin bize katıldığını teyit edebilirim. Sadece bir ayda 6000’den fazla savaşçının saflarımıza katıldığı söyleniyor. Musul’un fethinden sonra Irak’taki milis sayımız on katına çıktı.”
Özellikle eski Sovyetler Birliği ülkelerinden gelen ve Rusça konuşan bireylerin Ortadoğu’da IŞİD’e katılması dikkat çekicidir. Tacikistan gibi ülkelerden gelen vatandaşlar on yıldan uzun süredir IŞİD’e katılıyor.
Ayrıca Tacikistan ve diğer Orta ve Kuzey Asya ülkelerinden gelen militanlar da son üç yıldır Afganistan’da intihar saldırılarına katıldılar.
Orta ve Kuzey Asya’da birçok İslami uygulamanın uygulanmasına katı kısıtlamalar getiriliyor. Müslümanlar için dini özgürlükler ciddi şekilde kısıtlanıyor ve günlük yaşamlarında bireysel olarak bile Şeriat’ı uygulayamıyorlar. Bu kısıtlamalar Asya’da terörizmi önleme bahanesiyle haklı çıkarılıyor. Ancak bu sınırlamalar tam tersi bir etki oluşturarak, hayal kırıklığına uğramış Müslümanları IŞİD gibi aşırılıkçı ve tekfirci bir örgütün kucağına itiyor ve bu örgütün onları tuzağa düşürmesini kolaylaştırıyor.